Kırmızı
Lada arada bir denk geldiği araçların sağından solundan geçip sayısız küfre ve
hakarete neden olurken, arabanın içinde hayli gergin ve korkulu bir bekleyiş
vardı. Bir Abdülharis, Muzaffer’in omzunu dürterek: “Efendi! Hadi bana bir şey
olmaz ama sizin Edirne’ye tek parça vasıl olmanız iktiza eder. Dikkatli
kullanınız!” deyince tek kelime etmeden aracın hızını biraz düşürmüştü.
Edirne’ye yaklaşana dek kimse tek
kelime etmemişti. Gişelerden geçtikleri sırada Muzaffer bir an aklına bir şey
gelmiş gibi durup arabayı kenara çekti. Engin’in: “Abi ne oldu?” diye sorup
durmasına aldırmadan kucağında duran çıkını kurcalamaya başladı. Çıkının
içindeki bazı nesnelerin yarattığı tesirden ötürü Abdülharis çok belli etmese
de rahatsız olmuştu. Muzaffer bir an duraksayıp boş gözlerle dimdik karşı
tarafa bakmaya başladı: “Asıl almam gereken şeyi almayı unutmuşum… Bozhidar’ın
kazığı!”
Engin: “Neyin kazığı?”
Abdülharis, Engin’in omzunu dürterek
konuştu: “Bulgar köylülerin tevatürü. En melun, azgın mahlûkları dahi
saplandığı vakit kudretten, takatten kesen muhayyel bir tılsımdır.”
Muzaffer kafasını sallayarak omzunun
üstünden hortlağa baktı: “Hayır paşa hazretleri. Hakikattir. Bulgaristan’a
seyahatlerimden birinde bulmuştum. Bir çeyiz sandığında yıllarca kalmış, ne
olduğuna anlam veremeseler de ata yadigârıdır deyip örtü içinde saklamıştı
Deliorman’da bir aile. Batıl inanışlarla alakalı eşyaları toplarken denk
geldim. Tasvirlerle birebir uyduğundan mukallidi sandım ancak sağlamlığını test
edip üstündeki yazıları çözünce hakiki olduğunu anladım. Benim duvara asılı
eşyalar arasındadır, en tepede. Evden çıkarken almayı nasıl unuttumsa artık…”
Engin: “Boz… Boz neydi?”
Muzaffer gözlerini Engin’e devirdi:
“Bozhidar. Bozhidar’ın kazığı. Paşa hazretlerinin de buyurduğu gibi Bulgar halk
hikâyelerindendir. Rivayete göre Bozhidar diye bir gençle, bir orman perisi
birbirlerine sevdalanmışlar. Sevdalarını cadının biri kıskanmış. Bozhidar’ı
kendine bağlayamayan cadı onu öldürmeye çalışmış. Bozhidar ruhunu teslim
etmeden önce peri yanına gelip ikisini de ağaca dönüştürmüş. Yattıkları yerden
yükselen iki ağaç kıvrım, büklüm bir araya gelmiş. Sanki tek ağaç gibi. Onların
ağaca dönüştüğün öğrenen cadı kıskançlığından ağacın dibine gidip tepesine
yıldırım göndermiş yakmak için. Ağaç yanmış ancak ağaçtan kopan büyükçe bir dal
cadının üstüne düşerek ölmesine neden olmuş. Azametli bir cadının aldığı için
bu ağaç uğurlu addedilerek yıllarca parça parça sökülmüş cadıcılar, vampirciler
ve sair kimse tarafından. Ancak ne kadar kudretli olursa olsun ağaçtan sökülen
parçalar ayrılığa dayanamayarak kısa sürede çürüyüp gidermiş. Bir kullanan bir
daha kullanamazmış. Bir tek o cadının üstüne düşen dal parçası hariç. Ondan
yontulan bir kazık özellikle asırlar boyu el değiştirmiş. Her alan avcı üstüne
adını kazımış. Çizilebilir ancak kırılmaz, ateşte sağlamlaştırılmış çelik
misali bu kazığın üstünde tespit edebildiğim Kilise Slavcasıyla, Kirille, eski
Arap harfleriyle yazılmış isimler vardı. Bu kazık nice mahlûkun canını
cehenneme ısmarlamış!”
Abdülharis Paşa’nın gözlerinde
tehditkâr bir ifade oluştu: “Âlâ! Şehre varınca ilk işimiz kazığı almak olur o
vakit. Lakin önce şu çıkının ağzını kapatıp kucağında tut. Benden olabildiğince
uzakta tut!”
Muzaffer telaşla çıkının ağzını
kapatarak kucağına yerleştirdi tekrar. Arabayı çalıştırıp şehre doğru sürerken
Engin, Abdülharis’e döndü: “Paşam, sen de böyle şeylerden etkileniyordun değil
mi?”
“Fıtrat gereği. Mesela senin cebinde
de bir-iki sarımsak var. Kokusu biraz rahatsız edici ama uzakta durduğu sürece
sıkıntı yok.”
Engin bir an için o akşam alelacele
alıp cebine attığı sarımsakları hatırladı. Ardından gülümsedi: “Paşam sarımsak
sana dokunuyorsa böyle… Çorbacıdan çıkmış birine zarar verebilir misin?”
Muzaffer, Engin’e “Yine pot kırdın!”
der gibi baktı yan yan. Abdülharis Paşa’nın yüzünde basit ama ürkütücü bir
ifade peyda oldu: “Evet sarımsak beni durdurabilir ama yine de kılıcımla
kafasını gövdesinden ayırmama mâni olamaz.”
Eli bir an için istemsizce boğazına
giden Engin korkuyla önüne döndü. O esnada telefonunun mesaj sesi arabada
çınladı. Ekrana bakarken kalp atışları hızlandı. Yaren, sesli mesaj
göndermişti.
DEVAM EDECEK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder