14 Eylül 2011 Çarşamba

Tarih Baba'nın Gözlüğü


Geçtim bu zamandan,
Mekan;
Yıkılmış bir Bizans sarayında,
Örümcek ağlarının perdelediği kadim bir baykuş yuvası,
Hz.Süleyman'ın beylik verdiği kuşlar sultanı Puhu'nun tahtı.
Boş tahtta baykuşlar sultanından kalan kemiklere bakan iki çakmak göz Karagümrük'ten;
Fatih'in şehri emanet ettiği, ilk İstanbul kabadayısı Kara Davud'un bakışları kemiklere aksetmede.
Az ileride Etmeydanı,
Kazanlar kaldırılmış yine,
Bellerindeki kılıçlar kadar uzun, balta kesmez pala bıyıklı yeniçeriler,
Ulufe istiyor kimisi, kimisi de kelle.
Naraları patlıyor sağda solda, “Sadrazamın kellesini isteriz!” diye bağırıyorlar.
Oradan kaçıyorum mahalle arası çocuklarıyla,
Deniz sesine dökülüyorum sahile varınca.
Son Bizans hazinesinden saçılmış altınlarla parlayan dalgalara karışıyorum.
Son imparatorun tacına takılıyor düşlerim,
Sürükleniyorum Yedikule dehlizlerine.
Duvarlardaki yosunlarda, boş şarap fıçılarında,
Sayısız idamdan kalma bey, prens ve elçi kafataslarında yürüyorum.
Duvar diplerinde kalbinde kazıkla yatan vampir cesetlerine ve
Ahir zamanda göçmüş ejderlerin kemiklerine bakıp ürperiyorum.
Nice kesik başı yutmuş Kanlı Kuyu'dan çıkarken,
gözyaşlarıyla zindan duvarlarına şiir yazan şehzadelerle birlikte ağlıyorum.
Kule'nin penceresinden bakarken şehre,
Cadı karıların yelkenlerini okuduğu tılsımlı bir gemi görüyorum.
Hayalet geminin rüzgarına kapılarak yeniden şehre dönüyorum.
Gemi şehrin üzerinden uçuyorken, gövdesinde kalan deniz kızlarının saç tellerine tutunuyorum,
Anemas zindanı üzerinden geçerken bir ejderhanın kükremesine düşüyorum.
Taşkasap'a sürüklüyor ejder beni,
Kurşuncu Hanife Ana'nın bahçesinde nice çeşit yılanın arasına karışıyorum.
Yaşlı bir kavak ağacının dibinde, Şahmeran'ı görüyorum!
O sırada Galata'da uçan Hazerfen Ahmet Çelebi el sallıyor bana sesleniyor,
Lagari'nin yaptırdığı füzesine binip yanına çıkıyorum takılıyorum kuşağına Hazerfan'ın.
Galata'dan gelen şarap kokularına bırakıyorum kendimi,
Yosunlu meyhanelerde İspanyol dilberlerine övgü düzen Venedikli denizcilerle
Kırım'daki köle pazarlarındaki Moskof dilberlerini öven Cenevizli korsanların arasındayım.
Muhabbetten dönüyor başım savruluyorum.
Eflak Boğdan illerinin kan içer voyvodaları heyula gibi geçiyor önümden.
Mısır cündilerinin mızraklarına takılıyorum derken
Kırım atlılarının rüzgarına kapılıyorum.
Yedi deniz, üç kıta, yetmiş iki buçuk millet tepemde dönüp duruyor.
Büyük İskender'in şehri kurarken kovduğu ejderha ağlıyor,
Kız Kulesinde ölen prensesin ardından, hikmetini kimse bilmiyor.
Delilerin saçaklarına kapılıyorum, dervişlerin abdalların deminde.
Şarapçılarla demkeşler kafayı çekerken eski balozlarda,
Külhanbeyi naraları patlıyor birden,
Çıkıyor zulalardan küfürler, çekiliyor kuşaklardan bıçaklar.
Kabadayının piştovu patlıyor,
Şahi topların gülleleriyle gökkube çatlıyor,
Tahtında padişah kaşlarını çatıyor,
Her bıyık buruşunda bin kelle gidiyor.
Bin gök gözlü, abanoz saçlı, perirû dilberin kirpikleri oklar gibi zayi ediyor yiğitleri.
Her gece bin defa ölüp dirilen Çemberlitaş sütununda yuva kuran Zümrüdüanka kuşu gibi.
Yeniçeriler ve sipahiler,
Akıncılarla deliler,
Venediklisi, Cenevizlisi,
Lehi, Nemçelisi, Engürüsü,
Müslümanı, kafiri yağıyor gökten yağmur gibi.
Yedi düvelin boz evlatları dağılmış.
Taş binalar, medreseler, ahşap evler, çeşmeler, kubbeler, mezar taşları dile geliyor,
Çınar ağaçları, kılıçlar, defineler, tahtlar, altınlar ve sikkeler konuşuyor!
Asırların kitapları ve parşömenleri savrulmada,
Girdap gibi döner İstanbul tepemde.
Fatih'in ilk güllesiyle dağılır düşler,
Yere düşer, masallar ecesi,
Gerçekliğin kanlı gerdeği.
Bir devrin daha sonuna geldik sayın seyirciler,
Başka bir devirde görüşmek üzere.

19 Haziran 2010 Cumartesi


Resim: Galata Kulesi ve çevresi Miss Pardoe'nun The Beauties of the Bosphorus adlı yapıtından bir gravür. R.Waltis'in gravürü. Kaynak: http://waterlily-bidunyasanat.blogspot.com/2010/08/gravur-sanat-nedir.html

3 yorum:

  1. Aa yeni gordum bu blogu valla, pek hosuma gitti! :) yazilar falan ilginc..

    YanıtlaSil
  2. Teşekkür ederim yorumunuz için :) Bir kaç düzyazı ve hikaye, arada not düşülmüş şiirler...

    YanıtlaSil
  3. Yazıdaki öğelerin çizimleri yapılıp İstanbul'u anlatan bir programın girişi için animasyon şeklinde bir çalışma yapılabilir. Girişte yıkılmış bir Bizans sarayı. Kamera yaklaşıyor. Baykuş sesleri eşliğinde pencereden geçiyor bir taht ve üstünde bir baykuş... Sonra diğer camdan çıkıyorsun atmeydanı yükseliyor kamera Ayasofya... Sahne değişiyor bir kaç saniyelik yeniçeri kazan kaldırma görüntüsü... Ve devamı... Son sahnede Şahi... Kamera yaklaşır yaklaşır karanlık olur ve bir patlama... kamera Fırlayan güllenin ardında... yaklaşırsın surlara... Gülle şura çarpar ve ortalık toz duman... Ve program başlar.

    YanıtlaSil