Muzaffer’in
evinin bulunduğu sokak tüm haşmetiyle Selimiye Camii’nin görülüp
seyredilebileceği yerlerdendi ve hemen dibinde sayılırdı. Eski apartmanın
kapısı açıldığında paltosunu savura savura yürüyen Muzaffer’in ardından çıkan
Yaren’le Çağıl apartmana girerken dikkat etmedikleri bu büyüleyici manzaraya
ilk kez dikkatle baktılar.
Selimiye’ye doğru koşar adım
ilerlerken etraftan gelip geçenlerin dikkatini Muzaffer’in paltosu çekiyordu.
Caminin avlusuna girdiklerinde tuhaf bakışlar daha da artmıştı. Girişte
ayakkabılarını çıkarıp içeriye girdiklerinde Yaren ilerideki müezzin mahfilini
işaret etti. Engin sırtını dayadığı sütunun dibinde bağdaş kurmuş oturmaktaydı.
Endişeli yüz ifadesi göze çarpmaktaydı. Bir anlığına Yaren’le Çağıl’ı,
yanlarında yürüyen Muzaffer’i fark edince heyecanla ayağa kalkmak istedi. Ancak
ayakları uyuştuğundan kıpırdayamadı.
Muzaffer bir elini Engin’in omzuna
koyarak kalkmasına gerek olmadığını söyledi, olduğu yere bağdaş kurdu. Yaren’le
Çağıl da hemen bulundukları yere bağdaş kurarak oturdular. Muzaffer, Engin’in
omzundan elini çekmeden:
“Yaren beni ikna edebildi. Sana
yardımcı olmaya karar verdim. Ama senin de bize yardımcı olman lazım…”
“Bu pisliğin ortadan kaldırılmasına
kayıtsız kalamayacağınızı biliyordum. Çok teşekkür ederim! Ne gerekiyorsa
yapmaya hazırım!”
“Öncelikle meseleyi bilmem lazım.
Yani elimi kolumu sallayarak hortlak oldukları iddia edildi diye insanları
kazıklayamam. Bize her şeyi anlatman lazım. Nasıl oldu tüm bunlar? Nasıl fark
ettin?
“Size tüm yaşadıklarımı bu kubbe
altında anlatacağım. Camideyiz. Emin olun ki tüm kalbimle, yalansız anlatıyorum
her şeyi …”
Engin ayaklarının karıncalanmasından
rahatsız olarak bir süre sustu. O esnada Muzaffer, Yaren’le Çağıl’a dönerek
susmalarını işaret etti. Ne olursa olsun anlattıklarına müdahale etmemelerini
istiyordu. Engin biraz rahatlayınca anlatmaya başladı:
“Bir hafta kadar önce fark ettim. O
gün okul yoktu, tüm gün evdeydim. Televizyon başında pinekliyordum öylesine.
Sizin katıldığınız bir tv programına denk geldim hatta.”
“Paranormal Tv’deki yayın?”
“Evet. Sonra karnım acıktı. Evde bir
şey yok diye marketin açık olup olmadığına bakmak için camdan dışarıya baktım.
Karşı çaprazımda hemen. Tam karşımdaki apartmana bir şey taşındığını gördüm.
Gece gece tuhafıma gitti. İki tahta sandık taşınıyordu. Büyük ve uzunca. Garip
gelen taşıyanlardı. Bir erkek ve bir kadın. Bir kamyonetten indirip rahatça
apartmana taşıdılar. Önce birini, daha sonra ötekini. O esnada gece haberleri
başladı. Edirne’de iki kayıp vakasının bahsi geçti, polisin tüm gücüyle arama
yaptığı falan söylendi.”
“Haberin gördüğün şeyle ne alakası
var?”
“Oraya geleceğim. Neyse markete
indim, eve döndüm. Ertesi gün akşama doğru dersten döndüm. Yaren’le telefonda
konuştum, projesiyle uğraşıyordu. Tam telefonu kapattım evin önünde, bizim
bölümden Ayşin’i gördüm. Çok samimi değilizdir ama yine de selamlaştık. Özel
bir dil kursuyla ilgili adres aradığını söyledi. Bulgarca kursuymuş. Kendisine
verilen adreste numara yanlış verilmiş, karşı apartman olduğunu söyledim
teşekkür etti. Eve çıkınca ev arkadaşım Gürkan’a sordum karşıda kurs mu var
diye? İlana falan rastlamadığını söyledi. Ankaralı, hayli faal, böyle kurstan
konserine her bir şeyi takip eder. Çok takılmadım. Ertesi gün Yaren’lerdeydim.
Televizyonu izliyordum. Edirne’de üçüncü kayıp vakasından ve Meriç boyunda bulunan
bir cesetten bahsediliyordu. Ayşin’den! Sonra Yaren trip attı…”
Yaren birden sözünü kesti: “Ben trip
falan atmadım! Son derece haklıydım. Samimiyetin olmadığını söylediğin bir kızın
evinin önünde olması elbette kızdırır…”
Muzaffer: “Çiftler arası
didişmelerinizi daha uygun bir zaman ve zemine erteleyebilirseniz sevinirim.
Evet Engin. Sonra ne oldu?”
“Ayşin’i en son o kurs dediği yere
giderken görmüştüm. Dikkatimi çekti. Daire numarasını hatırlıyordum tam benim
karşıma denk geliyor. Eve gittiğimde girmeden önce aşağıdan baktım şöyle bir.
Camdan dışarıya bakan esmer bir kadınla göz göze geldim ancak hemen perde
arkasına girdi. Yukarıya çıkınca daireyi seyretmeye başladım. Işıkları
yanmıyordu. Sadece bir odada gece lambası olduğunu düşündüğüm zayıf bir ışık
huzmesi vardı. Seyrederken uyuya kalmışım. Birden gece uyandım. Pencerenin
önünde bir karaltı gördüm. Perde kısmen aralık kalmıştı o ışığın olduğu odada.
Bu sefer başka bölümden olduğunu tahmin ettiğim, bizim fakültede hep
karşılaştığım bir kız gördüm.”
Yaren: “Sen de maşallah hepsini
hafızanda tutuyorsun!”
Muzaffer ikaz edercesine öksürünce
Yaren son anda diyeceklerini tuttu. Engin konuşmaya devam etti:
“Kız baygın gibiydi ama ayaktaydı.
Arka tarafında düzgün traşlı, esmer, orta boylu bir adam duruyordu. Hemen
yanında da o camda gördüğüm esmer kadın. Tuhaf bir şekilde kızı
seyrediyorlardı. Aramdaki mesafeye rağmen gördüm olanları! Birden dişlerinin
uzadığını gördüm ikisinin de. Gözlerimi ovuşturup kendimi çimdikledim rüya
sanıp ama değildi. O esnada adam beni fark etti. Kadına bir işaret yaptı. Kadın
öfkeden çarpılmış bir yüz ifadesiyle bana baktı. Perdeyi örttü. Ben o anki
şokla ne yapacağımı bilemedim. Arkadaşımın yattığı odaya koşturdum. Gördüğüm
şeyi anlattım ama sırtımın açık kaldığını söyleyip uyumaya devam etti. Ben geri
cama koşturdum. Apartmanın ışığının yandığını gördüm. Hemen aşağıya fırladım.
Apartmanın camdan kapsının oraya çöküp beklemeye başladım. Bizim apartmanın
fotoseli hareketsiz kanınca söndü. Camdan her şeyi ayan beyan görüyordum!”
“Ne gördün?”
“O esmer kadın ince yapısına rağmen
tek başına omzunda büyük ve uzunca bir çöp poşetiyle apartmandan çıkıverdi. Tam
o anda yukarıda apartmanın camından büyükçe bir kuşun sokağa pike yaptığını
gördüm. Yarasa olduğunu son anda fark ettim ancak bir anda kanlı canlı insan
suretine büründü. O esmer adamdı! Bulgarca bir şeyler söyledi kadına.”
“Bulgarca biliyor musun?”
“Radyolardan bir de haftasonu
çarşıya gelen turistlerden aşinayım o kadar. Çöp poşetini kamyonete attılar.
Tam binecekleri sırada bizim apartmanın otomatı yandı. Arkadaşım merdivenlerden
inmeye başlamış kapının sesini duyunca. Işık yanınca adamla kadın bana dönüp
baktı. Bana doğru birkaç adım attılar ama durdular. O anda fırlayıp arkadaşımı
da sürükleyerek eve geri döndük. Arkadaşım ilaç vermek istedi. Ona gördüğümü,
cesetle çıktıklarını, dişlerini falan anlattım ama rüya gördüğümü söyledi
ısrarla. Uyanıkken gördüğümü defalarca söylememe rağmen hem de!”
“Peki, ne gördüğünü düşündün ilk
olarak?”
“Cinler geldi aklıma. Üç harfliler…
Hani böyle acayip acayip hikâyeleri onlarla ilgili duyardım hep. Ama arkadaşım:
“Edirne’de vampir ne arar la?” deyince tasvir ettiğim şeyin o filmlerdeki
şeylerden olduğunu fark ettim. Sonra Yaren’e gidip konuşmaya çalıştım ama beni
dinlemedi.”
Yaren: “Aşkım birden kapıma gelip
“durum ciddi konuşmalıyız” diye başladığın cümleyi “komşum galiba vampir” diye
bitirirsen biraz tepki göstermiş olabilirim…”
Muzaffer: “Sonra?”
Engin: “Polise gideceğimi söyledim.
Tabi vampir yahut cin diye değil. Cinayetlerle ilgili olarak. Yanıma cinayet
masasından bir komiser verdiler cinayetten bahsedince. Akşama doğru eve gittik.
Kapılarını çaldık. Kapıyı o esmer kadın açtı. İsminin Danica olduğunu söyledi.
Aksanı fark edilemeyecek bir Türkçeyle konuşuyordu. Polis cinayet şüphesinden
bahsedince evden hiç çıkmadıkları yalanını söyledi. Omzunda bir poşetle dışarı
çıktığını söyleyince polis tip tip bakmaya başladı. Sonra kadın alay eder gibi
güldü. Polis etrafa bile bakmaya gerek duymadı. Danica abisinin genelde çöpleri
attığını söyleyince kamyoneti ve tahta sandıkları sordum. Abisinin pek de tekin
biri olmadığını söyledim. Kadın tabut esprisi yaparak polisle bir müddet güldü.
Polis bir daha karakolda görülürsem beni narkotik şubeye teslim edeceğini
söyleyerek gitti. Ben de filmlerdeki romanlardaki bir şeyle karşı karşıya
olduğumu görünce Çağıl’a gittim…
Çağıl, Muzaffer’e döndü: “Aslında
ben bu şeylere ilgi duymaya Alacakaranlık’la falan başladım ama sonra sizi
keşfedince yerel hikâyeler daha çok ilgimi çektim. Yakın çevrem bilir… Bana
vampirleri sorunca şaşırdım birden. Yaren’e anlattıklarını bana da anlattı. Ben
de kutsal şeyler ve sarımsaklardan bahsettikten sonra sizin hikaye ve
makalelerinize yönlendirdim direkt. Böyle bir şeye inanması garip gelse de…
Hatta evlere davet edilmedikçe giremediklerini bile anlattım!”
Muzaffer: “Sonra?”
Engin: “Akşama doğru eve geldim o
gün. Anahtarla kapıyı çevirirken arkadaşım açtı. Misafirlerimiz olduğunu
söyledi. Bizim sınıftan çocuklar sandım. Salona girince ne göreyim? Onlar!
Dmitri ve Danica, o adamla kadın! Bana pişkin pişkin sırıtıyordu cehennem
zebanileri. Canları ne zaman isterse uğrayabileceklerini söylediler gözlerime
bakarak. Onları hayli soğuk karşıladım ama aslında korkuyordum. Sonra gittiler.
Gece uyumaya çalışıyordum. Düş mü gerçek mi cebelleşmesi içerisindeydim. Pencerede
bir karaltı gördüm. Odanın camının kendiliğinden gıcırtıyla açıldığını ve
içeriye bir şeyin düştüğünü… O karaltı sonradan Dmitri olarak cisimlendi!
Üzerime eğildi. Çığlık atarsam gerekirse apartmandaki herkesi öldürebileceğini
söyledi! Huzurunu kaçırmışım canavarın! Dua okumak istedim ama gözlerine
bakınca korkumdan her şeyi unuttum. Tam o anda Yaren’in bana aldığı gümüş yüzük
aklıma geldi. Bir anda kapıp yanağına bastırdım. Ateş kızılı gözlerini ve sivri
dişlerini gördüm! Hırlayarak uzaklaştı ve camdan kayboldu. Kaybolmadan önce
ertesi gece beni öldürmek için tekrar geleceğini söyledi. Dua ederek kapadım
camı bu seferi, elimden hiçbir şey gelmiyordu.”
Muzaffer: “Çok tuhaf…”
Engin: “Garip gelebilir ama yaşadım.
Sonra sizin yazdıklarınıza ulaştım. Makalelerinize. Ama daha çok hikâyeleriniz
ilgimi çekti. Yine de tek başıma hiçbir şey yapamayacağımı düşündüm. Sonra size
geldim işte.”
Muzaffer: “Açık konuşmak gerekirse
buna benzer şeyler yaşadım. Alacakaranlık okuyup vampirlerin gerçek olduğunu
sanan hayran e-postaları ve çeşitli tacizler. Ama seninki gibisine ilk kez
rastlıyorum.”
Çağıl: “Kendisini vampire
ısırttırmak yerine vampir öldürmek isteyen bir gence denk geldiğiniz için mi?”
Muzaffer bir an Çağıl’a döndü:
“Elbette onun da ilgisi var. Ama kastettiğim böyle inanan birinin görmediğim.
Sizinle geleceğim. Vampirin evine gidip vampir olup olmadığını sınayacağım.
Kutsal suyla…”
Engin: “Gecenin köründe mi? Vampir
bizi öldürür!”
Muzaffer bir anlığına Yaren’le
Çağıl’a göz kırptı: “Yanıma silah çıkınımı ve cadıcı manyağımı boşuna almadım.
Eğer öyle bir şeye kalkışırsa kendisi için gerçek bir yıkım olacaktır…”
DEVAM EDECEK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder