3 Ağustos 2018 Cuma

Varkolakların Gecesi-Bölüm 3


Muzaffer’in evinin bulunduğu sokak tüm haşmetiyle Selimiye Camii’nin görülüp seyredilebileceği yerlerdendi ve hemen dibinde sayılırdı. Eski apartmanın kapısı açıldığında paltosunu savura savura yürüyen Muzaffer’in ardından çıkan Yaren’le Çağıl apartmana girerken dikkat etmedikleri bu büyüleyici manzaraya ilk kez dikkatle baktılar.
            Selimiye’ye doğru koşar adım ilerlerken etraftan gelip geçenlerin dikkatini Muzaffer’in paltosu çekiyordu. Caminin avlusuna girdiklerinde tuhaf bakışlar daha da artmıştı. Girişte ayakkabılarını çıkarıp içeriye girdiklerinde Yaren ilerideki müezzin mahfilini işaret etti. Engin sırtını dayadığı sütunun dibinde bağdaş kurmuş oturmaktaydı. Endişeli yüz ifadesi göze çarpmaktaydı. Bir anlığına Yaren’le Çağıl’ı, yanlarında yürüyen Muzaffer’i fark edince heyecanla ayağa kalkmak istedi. Ancak ayakları uyuştuğundan kıpırdayamadı.
            Muzaffer bir elini Engin’in omzuna koyarak kalkmasına gerek olmadığını söyledi, olduğu yere bağdaş kurdu. Yaren’le Çağıl da hemen bulundukları yere bağdaş kurarak oturdular. Muzaffer, Engin’in omzundan elini çekmeden:
            “Yaren beni ikna edebildi. Sana yardımcı olmaya karar verdim. Ama senin de bize yardımcı olman lazım…”
            “Bu pisliğin ortadan kaldırılmasına kayıtsız kalamayacağınızı biliyordum. Çok teşekkür ederim! Ne gerekiyorsa yapmaya hazırım!”
            “Öncelikle meseleyi bilmem lazım. Yani elimi kolumu sallayarak hortlak oldukları iddia edildi diye insanları kazıklayamam. Bize her şeyi anlatman lazım. Nasıl oldu tüm bunlar? Nasıl fark ettin?
            “Size tüm yaşadıklarımı bu kubbe altında anlatacağım. Camideyiz. Emin olun ki tüm kalbimle, yalansız anlatıyorum her şeyi …”
            Engin ayaklarının karıncalanmasından rahatsız olarak bir süre sustu. O esnada Muzaffer, Yaren’le Çağıl’a dönerek susmalarını işaret etti. Ne olursa olsun anlattıklarına müdahale etmemelerini istiyordu. Engin biraz rahatlayınca anlatmaya başladı:
            “Bir hafta kadar önce fark ettim. O gün okul yoktu, tüm gün evdeydim. Televizyon başında pinekliyordum öylesine. Sizin katıldığınız bir tv programına denk geldim hatta.”
            “Paranormal Tv’deki yayın?”
            “Evet. Sonra karnım acıktı. Evde bir şey yok diye marketin açık olup olmadığına bakmak için camdan dışarıya baktım. Karşı çaprazımda hemen. Tam karşımdaki apartmana bir şey taşındığını gördüm. Gece gece tuhafıma gitti. İki tahta sandık taşınıyordu. Büyük ve uzunca. Garip gelen taşıyanlardı. Bir erkek ve bir kadın. Bir kamyonetten indirip rahatça apartmana taşıdılar. Önce birini, daha sonra ötekini. O esnada gece haberleri başladı. Edirne’de iki kayıp vakasının bahsi geçti, polisin tüm gücüyle arama yaptığı falan söylendi.”
            “Haberin gördüğün şeyle ne alakası var?”
            “Oraya geleceğim. Neyse markete indim, eve döndüm. Ertesi gün akşama doğru dersten döndüm. Yaren’le telefonda konuştum, projesiyle uğraşıyordu. Tam telefonu kapattım evin önünde, bizim bölümden Ayşin’i gördüm. Çok samimi değilizdir ama yine de selamlaştık. Özel bir dil kursuyla ilgili adres aradığını söyledi. Bulgarca kursuymuş. Kendisine verilen adreste numara yanlış verilmiş, karşı apartman olduğunu söyledim teşekkür etti. Eve çıkınca ev arkadaşım Gürkan’a sordum karşıda kurs mu var diye? İlana falan rastlamadığını söyledi. Ankaralı, hayli faal, böyle kurstan konserine her bir şeyi takip eder. Çok takılmadım. Ertesi gün Yaren’lerdeydim. Televizyonu izliyordum. Edirne’de üçüncü kayıp vakasından ve Meriç boyunda bulunan bir cesetten bahsediliyordu. Ayşin’den! Sonra Yaren trip attı…”
            Yaren birden sözünü kesti: “Ben trip falan atmadım! Son derece haklıydım. Samimiyetin olmadığını söylediğin bir kızın evinin önünde olması elbette kızdırır…”
            Muzaffer: “Çiftler arası didişmelerinizi daha uygun bir zaman ve zemine erteleyebilirseniz sevinirim. Evet Engin. Sonra ne oldu?”
            “Ayşin’i en son o kurs dediği yere giderken görmüştüm. Dikkatimi çekti. Daire numarasını hatırlıyordum tam benim karşıma denk geliyor. Eve gittiğimde girmeden önce aşağıdan baktım şöyle bir. Camdan dışarıya bakan esmer bir kadınla göz göze geldim ancak hemen perde arkasına girdi. Yukarıya çıkınca daireyi seyretmeye başladım. Işıkları yanmıyordu. Sadece bir odada gece lambası olduğunu düşündüğüm zayıf bir ışık huzmesi vardı. Seyrederken uyuya kalmışım. Birden gece uyandım. Pencerenin önünde bir karaltı gördüm. Perde kısmen aralık kalmıştı o ışığın olduğu odada. Bu sefer başka bölümden olduğunu tahmin ettiğim, bizim fakültede hep karşılaştığım bir kız gördüm.”
            Yaren: “Sen de maşallah hepsini hafızanda tutuyorsun!”
            Muzaffer ikaz edercesine öksürünce Yaren son anda diyeceklerini tuttu. Engin konuşmaya devam etti:
            “Kız baygın gibiydi ama ayaktaydı. Arka tarafında düzgün traşlı, esmer, orta boylu bir adam duruyordu. Hemen yanında da o camda gördüğüm esmer kadın. Tuhaf bir şekilde kızı seyrediyorlardı. Aramdaki mesafeye rağmen gördüm olanları! Birden dişlerinin uzadığını gördüm ikisinin de. Gözlerimi ovuşturup kendimi çimdikledim rüya sanıp ama değildi. O esnada adam beni fark etti. Kadına bir işaret yaptı. Kadın öfkeden çarpılmış bir yüz ifadesiyle bana baktı. Perdeyi örttü. Ben o anki şokla ne yapacağımı bilemedim. Arkadaşımın yattığı odaya koşturdum. Gördüğüm şeyi anlattım ama sırtımın açık kaldığını söyleyip uyumaya devam etti. Ben geri cama koşturdum. Apartmanın ışığının yandığını gördüm. Hemen aşağıya fırladım. Apartmanın camdan kapsının oraya çöküp beklemeye başladım. Bizim apartmanın fotoseli hareketsiz kanınca söndü. Camdan her şeyi ayan beyan görüyordum!”
            “Ne gördün?”
            “O esmer kadın ince yapısına rağmen tek başına omzunda büyük ve uzunca bir çöp poşetiyle apartmandan çıkıverdi. Tam o anda yukarıda apartmanın camından büyükçe bir kuşun sokağa pike yaptığını gördüm. Yarasa olduğunu son anda fark ettim ancak bir anda kanlı canlı insan suretine büründü. O esmer adamdı! Bulgarca bir şeyler söyledi kadına.”
            “Bulgarca biliyor musun?”
            “Radyolardan bir de haftasonu çarşıya gelen turistlerden aşinayım o kadar. Çöp poşetini kamyonete attılar. Tam binecekleri sırada bizim apartmanın otomatı yandı. Arkadaşım merdivenlerden inmeye başlamış kapının sesini duyunca. Işık yanınca adamla kadın bana dönüp baktı. Bana doğru birkaç adım attılar ama durdular. O anda fırlayıp arkadaşımı da sürükleyerek eve geri döndük. Arkadaşım ilaç vermek istedi. Ona gördüğümü, cesetle çıktıklarını, dişlerini falan anlattım ama rüya gördüğümü söyledi ısrarla. Uyanıkken gördüğümü defalarca söylememe rağmen hem de!”
            “Peki, ne gördüğünü düşündün ilk olarak?”
            “Cinler geldi aklıma. Üç harfliler… Hani böyle acayip acayip hikâyeleri onlarla ilgili duyardım hep. Ama arkadaşım: “Edirne’de vampir ne arar la?” deyince tasvir ettiğim şeyin o filmlerdeki şeylerden olduğunu fark ettim. Sonra Yaren’e gidip konuşmaya çalıştım ama beni dinlemedi.”
            Yaren: “Aşkım birden kapıma gelip “durum ciddi konuşmalıyız” diye başladığın cümleyi “komşum galiba vampir” diye bitirirsen biraz tepki göstermiş olabilirim…”
            Muzaffer: “Sonra?”
            Engin: “Polise gideceğimi söyledim. Tabi vampir yahut cin diye değil. Cinayetlerle ilgili olarak. Yanıma cinayet masasından bir komiser verdiler cinayetten bahsedince. Akşama doğru eve gittik. Kapılarını çaldık. Kapıyı o esmer kadın açtı. İsminin Danica olduğunu söyledi. Aksanı fark edilemeyecek bir Türkçeyle konuşuyordu. Polis cinayet şüphesinden bahsedince evden hiç çıkmadıkları yalanını söyledi. Omzunda bir poşetle dışarı çıktığını söyleyince polis tip tip bakmaya başladı. Sonra kadın alay eder gibi güldü. Polis etrafa bile bakmaya gerek duymadı. Danica abisinin genelde çöpleri attığını söyleyince kamyoneti ve tahta sandıkları sordum. Abisinin pek de tekin biri olmadığını söyledim. Kadın tabut esprisi yaparak polisle bir müddet güldü. Polis bir daha karakolda görülürsem beni narkotik şubeye teslim edeceğini söyleyerek gitti. Ben de filmlerdeki romanlardaki bir şeyle karşı karşıya olduğumu görünce Çağıl’a gittim…
            Çağıl, Muzaffer’e döndü: “Aslında ben bu şeylere ilgi duymaya Alacakaranlık’la falan başladım ama sonra sizi keşfedince yerel hikâyeler daha çok ilgimi çektim. Yakın çevrem bilir… Bana vampirleri sorunca şaşırdım birden. Yaren’e anlattıklarını bana da anlattı. Ben de kutsal şeyler ve sarımsaklardan bahsettikten sonra sizin hikaye ve makalelerinize yönlendirdim direkt. Böyle bir şeye inanması garip gelse de… Hatta evlere davet edilmedikçe giremediklerini bile anlattım!”
            Muzaffer: “Sonra?”
            Engin: “Akşama doğru eve geldim o gün. Anahtarla kapıyı çevirirken arkadaşım açtı. Misafirlerimiz olduğunu söyledi. Bizim sınıftan çocuklar sandım. Salona girince ne göreyim? Onlar! Dmitri ve Danica, o adamla kadın! Bana pişkin pişkin sırıtıyordu cehennem zebanileri. Canları ne zaman isterse uğrayabileceklerini söylediler gözlerime bakarak. Onları hayli soğuk karşıladım ama aslında korkuyordum. Sonra gittiler. Gece uyumaya çalışıyordum. Düş mü gerçek mi cebelleşmesi içerisindeydim. Pencerede bir karaltı gördüm. Odanın camının kendiliğinden gıcırtıyla açıldığını ve içeriye bir şeyin düştüğünü… O karaltı sonradan Dmitri olarak cisimlendi! Üzerime eğildi. Çığlık atarsam gerekirse apartmandaki herkesi öldürebileceğini söyledi! Huzurunu kaçırmışım canavarın! Dua okumak istedim ama gözlerine bakınca korkumdan her şeyi unuttum. Tam o anda Yaren’in bana aldığı gümüş yüzük aklıma geldi. Bir anda kapıp yanağına bastırdım. Ateş kızılı gözlerini ve sivri dişlerini gördüm! Hırlayarak uzaklaştı ve camdan kayboldu. Kaybolmadan önce ertesi gece beni öldürmek için tekrar geleceğini söyledi. Dua ederek kapadım camı bu seferi, elimden hiçbir şey gelmiyordu.”
            Muzaffer: “Çok tuhaf…”
            Engin: “Garip gelebilir ama yaşadım. Sonra sizin yazdıklarınıza ulaştım. Makalelerinize. Ama daha çok hikâyeleriniz ilgimi çekti. Yine de tek başıma hiçbir şey yapamayacağımı düşündüm. Sonra size geldim işte.”
            Muzaffer: “Açık konuşmak gerekirse buna benzer şeyler yaşadım. Alacakaranlık okuyup vampirlerin gerçek olduğunu sanan hayran e-postaları ve çeşitli tacizler. Ama seninki gibisine ilk kez rastlıyorum.”
            Çağıl: “Kendisini vampire ısırttırmak yerine vampir öldürmek isteyen bir gence denk geldiğiniz için mi?”
            Muzaffer bir an Çağıl’a döndü: “Elbette onun da ilgisi var. Ama kastettiğim böyle inanan birinin görmediğim. Sizinle geleceğim. Vampirin evine gidip vampir olup olmadığını sınayacağım. Kutsal suyla…”
            Engin: “Gecenin köründe mi? Vampir bizi öldürür!”
            Muzaffer bir anlığına Yaren’le Çağıl’a göz kırptı: “Yanıma silah çıkınımı ve cadıcı manyağımı boşuna almadım. Eğer öyle bir şeye kalkışırsa kendisi için gerçek bir yıkım olacaktır…”
DEVAM EDECEK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder