Kara
kasırdan hortlak önde, Muzaffer’le Engin de onun arkasından çıktıkları esnada
Abdülharis köyün dibindeki Kırmızı Lada’yı göstererek sordu: “Bununla gideceğiz
değil mi?”
Engin şaşırdı: “Siz arabaya biniyor
musunuz?”
Abdülharis geriye bakarak alaycı bir
ifadeyle sırıttı: “Edep ve terbiyeden nasibini almamaklığından mütevellit bu
sualini tahkir olarak addetmeyeceğim. Muasır imkânlara senden daha fazla
aşinayımdır! Kendi vasıtam bu tür bir sergüzeşt için pek nazik ve ihtiyar
olduğundan sizinle geleceğim…”
Aracın yanına gelir gelmez Muzaffer
koşturup arka koltuğun kapısını açtı. Abdülharis herhangi bir ifade de
bulunmaksızın koltuğa kuruldu. Engin ön koltuğa oturur oturmaz Muzaffer
koşturarak şoför mahalline geçip arabayı çalıştırdı.
Kırmızı Lada köyden çıkıp yeniden koruların arasına
dalarken Engin’in dikkatini dikiz aynası çekti. Aynaya baktığından arka
koltuğun boş olduğunu gördü. Kalbi neredeyse duracak gibiydi. Kafasını aniden
çevirdiğinden Abdülharis’in alaycı bakışlarıyla göz göze geldi. Aynaya
bakışlarıyla işaret etti: “Muzaffer’in hikâyelerini iyi kıraat etmemişsin
zannederim. Bizler aynada görünmeyiz. Küffarın Frayt Nayt diye telaffuz
eylediği bir korku filmi vardır, izledin mi bilmem? Orada da vampiri böyle buluyorlardı.
Kasedini defalarca izlemişimdir.”
Engin, Abdülharis’in yüzüne şaşkın şaşkın bakarken tıpkı
kendisi gibi şaşırmış Muzaffer’le bir an göz göze geldi. Muzaffer ağır ağır
konuştu: “Fright Night. Korku Gecesi. Komşum Bir Vampir diye yazıyorlardı kasetlerin
üstüne, sevdiğim filmlerdendir. Engin’in kuşağı VHS kaset devrini hatırlamaz
paşa hazretleri. Lakin ben sizin kasetleri bilmenize, film izlemenize hayli
şaşırdım.” Abdülharis alay eder gibi gülerken: “İnsanların hakkımızda nasıl
saçmaladığını görmek hoşuma gidiyor.” dedi.
Bir süre sessiz sakin yol aldılar. Korular çoktan geride
kalmış, ışıksız tarlalar yeniden sağda solda uzanmaya başlamıştı. Engin aynaya
bakmamaya çalışarak sordu: “Dünyada sizden ne kadar var paşam?”
“Fazla yokuz, zor denk gelirsin. Bir zamanlar bilhassa
Rumeli ahalisi kasıp kavrulurdu. Artık çok azız. İnsan dediğin sınırsız
olmadığından fazla bulamazsın bizden. Eh! Gıda mühim!”
“Buna rağmen Varkolaklar gelip bize çattılar. Daha
doğrusu bana. Talihe bak…”
“Tam anlatamadım zannederim. Peşinde olduğu şey siz
değilsiniz. En azından o yemek faslından sonra sizi öldürmeye karar
vermemişlerse. Onlar başka bir şey arıyorlar. Biz kırk kişiyiz, birbirimizi
biliriz. Bunların arayışı beyhude değildir!”
Kırmızı Lada onlarca sessiz ve susulan dakikanın ardından
Edirne’ye yaklaştığında Engin’in telefonuna mesaj geldi. Mesaj sesinin
çınlaması kulaklarından çınlamamışken Engin: “Sesli mesajınız var” yazılı
mesajı açıp hoparlörden dinlemeye başladı. Soluk soluğa kalmış Yaren’in:
“Acilen gel Engin. Çok korkuyorum. Peşimdeler…” mesajı Engin’i deliye çevirdi.
Tam Yaren’i arayacağı sırada onun aradığını fark edip kalbi heyecanla açtı.
Yaren’in sitemli ve ağlamaklı sesi telefondan
yükseliyordu: “Neredeydin… Neredeydin sen?”
“Aşkım telefon çekmiyordu, şimdi çekmeye başladı. Kim
peşinde? Neredesin? Çabuk söyle…”
“Ne kadar oldu bilmiyorum. Deli gibi sokaklardayım.
Saklanmaya çalışıyorum. Sanırım Alipaşa’nın arka…”
Telefon bağlantısı aniden kesildi. Engin çıldıracak
gibiydi. Sinirle telefona, arabanın muhtelif yerlerine vururken Muzaffer’in tek
eliyle yakasına yapışmasıyla kendine geldi. Cadıcı sakince, tane tane
konuşuyordu: “Metanetini koruman lazım. Yaren’i kurtaracağız. Varkolakları
kovacağız. Paşa hazretleri! Sizden bir ricada bulunabilir miyim?”
“Konuş cadıcı.”
“Sizi Engin’le çarşı tarafında bırakacağım. Yaren’i
kurtarın. Ben de gidip Bozhidar’ın kazığını alayım…”
“Hayhay efendim! Rumeli havalisinde komitacı kovalamayalı
uzun zaman olmuştu…”
Engin geriye dönüp baktığında Abdülharis’in sivri
dişlerinin yol ışıkları çarptıkça parıldadığını fark etti. Gözleri de ışıklar
uzaklaşıp ortam karardıkça kıpkırmızı ışıldamaktaydı. Yüzü öfkeden kaskatı
kesilmiş Paşa’nın o hali Engin’e hayli ürkütücü gelmişti.
DEVAM EDECEK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder