Kırmızı
Lada hızla uzaklaşırken Yaren’le Çağıl çarşı istikametine doğru hiçbir şey
söylemeden yürümeye başlamışlardı. Yaren çok fark edilmeyen bir ses tonuyla:
“Senin ev ne taraftaydı?” diye sordu.
Çağıl fark etmedi. Aklında o an
Danica ile kendi evine geleceğini bildiği Yaren vardı. Danica’nın sözleri,
aklına soktuğu düşünceler dönüp duruyordu. Yaren’i elde edebilir miydi? Çok
sonradan fark edebildi Yaren’in kendisine seslendiğini: “Efendim?”
“Evin ne taraftaydı?”
“Binevler tarafında. Otobüs kalıyor
bu saatte, durağa ulaşırsak vakitlice gideriz.”
Bir süre sessiz sedasız yürüdüler.
Yaren: “Sence de Engin’de bir gariplik yok muydu?”
“Şimdiye kadar normal miydi?”
“Onu demiyorum. Biraz önceki hali… Muzaffer
abinin konuşmak istemesi falan.”
“Bilmiyorum. Dikkat etmedim.”
Çağıl’ın zihninde iki soru
dönüyordu, hiçbir şeyle ilgilenebilecek vaziyette değildi. Danica mı yoksa
Yaren mi? Bir anda zihninde sanki yabancı bir ses belirdi. “Yaren…” ismi
kulaklarına fısıldandı. Sanki Yaren çekim gücüne sahipti de manyetik bir
alanmışçasına kendine doğru çekiyordu.
Gençler sokakta asude yürürken
tepelerinde apartman duvarları üzerinden kertenkele misali ilerleyen Danica’nın
varlığından habersizlerdi. Danica, Çağıl’ı Yaren’e karşı zihinsel komutlarla
kışkırtıyordu. Çağıl dürtülerine hakim olamayarak bir anda kızın üzerine
atıldı. Yaren beklenmedik bir küfürle Çağıl’ı ittirdi:
“Ne yapıyorsun salak! Ödümü
patlattın!”
“Ben… Ben hoşlanırsın sanmıştım.”
Yaren şaşkın gözlerle Çağıl’a baktı:
“Yanlış anladım değil mi? Yanlış anladığımı söyle bana. Sen… Sen ne yapmaya
çalışıyorsun?”
“Senden hoşlanıyorum…”
Bunu aniden nasıl söyleyebildiğine
Çağıl da şaşırdı. Yaren hayli sinirli görünüyordu. Çağıl’ın yüzüne beklemediği bir anda sert bir
tokat savurdu. Delikanlı yüzünü acıyla sıvazlarken, kız parmağını tehditkâr bir
şekilde salladı: “Sakın peşimden gelmeye kalkma! Bir daha gözüme görünme!
Sakın!”
Koşar adım çarşı istikametinde
yürümeyi sürdürürken telefonunu çıkardı. Tam tuş kilidini açacakken Çağıl
aniden kolunu yakalayarak kendisine doğru çekti:
“O manyak Engin’de ne buluyorsun?
Düz, sıradan. Yaşantısı yok. Psikolojik sorunları başlamış durumda. Hem ben
seni ondan tanıyordum! Engin gelip resmen çaldı!”
Yaren’in yüzünün nefretle
kasıldığını geç fark etti. Genç kız yüzünü tırmalayacakmış gibi yaptıktan sonra
aniden kasıklarına tekmeyi savurdu. Çağıl iki büklüm olup yere çöktüğü esnada
ara sokaklara doğru koşmaya başladı. Sinirlerine hâkim olmaya çalışarak
gözlerine hücum eden yaşları güç bela zapt ediyordu.
Çağıl yerde yatmaktayken kulağına
birden Danica’nın tatlı fısıltıları gelmeye başladı: “Aileye katılmaya henüz
hazır değil. Peki sen hazır mısın?” Kafasını kaldırıp etrafına bakındı.
İçinden: “Kıza rezil olduk…” diye söyleniyordu. Sokağın iki tarafına da
bakındığında kimseyi göremedi. Bir anlığına havadan siyah bir karaltının
üzerine doğru indiğini zannetti. Kafasını tekrar havaya kaldırdığında kuş
zannettiği şeyin sivri dişleri ve ışıldayan gözleriyle Danica olduğunu anladı…
Yaren ara sokakların ıssızlığından
ürkerek ve hızını değiştirmeden kısa sürede Londra Asfaltı’na çıktı. Durakta
kimse yoktu. Caddeden arada sırada bir-iki araç hızla geçiyordu. Çağıl’a olan
öfkesi henüz geçmiş değildi. Whatsapp’tan sınıf arkadaşlarından birine mesaj
atarak onlarda kalıp kalamayacağını sordu. Arkadaşı gelebileceğini yazınca onların
muhitine giden otobüsü beklemeye koyuldu.
Arada bir içinde yılların
arkadaşlığının bu şekilde bitmesinden doğan bir öfke nöbeti yükselse de
sinirlerine hâkim olmaya çalışıyordu. Çağıl’ın sakin bir şekilde karanlık bir
köşe başından dönüp kendisine doğru yürüdüğünü fark edince sinirini daha fazla
tutamadı: “Hala ne yüzle peşimden geliyorsun lan!” diye gürledi. Sesi boş
caddede çınladı. Çağıl hiçbir tepki vermeden sakince yürümeyi sürdürüyordu.
Durağın dibindeki ışığın altına geldiğinde parıldayan gözleri ve uzamış
dişleriyle arz-ı endam etti: “Beni böyle sev seveceksen Yaren!”
O esnada Muzaffer’in kırmızı Lada’sı
çoktan tenha yollardan Kırklareli istikametinde hızla ilerlemekteydi. Çağıl,
Muzaffer’e merakla bakmayı sürdürüyordu: “Kırklareli’yle
vampiri yok etmenin ne alakası var abi?”
“Eski cadıcıların kullandığı bir
metot. Eski dememin nedeni buna bir-iki halk hikâyesinde rastladım,
memoratlarda, söylencelerde yoktu. Belki 1700’lerden beri uygulayan
olmamıştır.”
“Kırklareli’ne gitmek mi?”
“Hayır be! İti ite kırdırmak diye
tarif edebileceğim metot. Vampirler yahut hortlaklar belli muhitleri
sahiplenirler. Başka bir ölümsüzün sahalarında görünmesini saldırı gibi
algılarlar. Çoğu zaman cadıcılar işe karışmadan vampirler birbirini kırar.
Varkolaklar böyle ellerini kollarını sallayarak Edirne’de beslenebiliyorlarsa
bunun tek bir anlamı var. Edirne bölgesi boşta. Bir ara acayip kayıp vakaları
vardı, son birkaç yıldır yok. Belki bir dönem vardı ama artık olmadığını
söyleyebiliriz.”
“Böyle il il mi faaliyet
gösteriyorlar?”
“Onlar insanların sınırlarına bir
köpeğin ağaca işaret bırakması misali, sadece işaret koymak için ihtiyaç
duyarlar. Edirne’de böyle biri yok. En azından efsaneler ve söylencelerde
rastladıklarım artık yaşamıyordur. Ama çok yakınlarında, öldürüldüğüne dair
hiçbir söylenceye denk gelmediğim, halen var olması kuvvetle muhtemel biri
var.”
“Belki söylencelerde kalmıştır?”
“Bir ara bu özel kanallarda gizemli
programlar furyası vardı, yaşın gereği hatırlamayabilirsin. 2005’e doğru bu
furya tekrar hortladı. Çeşitli kanallar sırlı, esrarengiz konularla ilgili
programlar çekiyorlardı. Bir tane de biz çekeriz diyen bir kanal benimle
irtibata geçti. Benim hikâyelerimde geçen bir köyün gerçekte olup olmadığını öğrenmek
istediler. Ben de eğlencesine harabe olduğuna inandığım, Osmanlı döneminde boşalan
ve adı “Istrancalar karyesi” olarak bilinen köyün harabelerine götürdüm.”
“Bir dakika… Hani Varkolakların
evine giderken bizim Çağıl’ın sorduğu yer mi? Kurgu olduğunu söylemiştiniz.”
“Bu geceye kadar göz yanılgısı
olduğunu zannettiğim bir olay yaşadık o gece bahsettiğim köyde. Bazı siyah
şekilli adamlar gördük. Gözleri parlıyordu. Kaldığımız harabenin etrafına dua
çemberi çizerek sabaha dek onları uzak tuttum.”
“Cinler de mi var işin içinde?”
“Cin mi peri mi bilmem. Ben köyü
söylencelerde duymuştum, tarif edilen yere ilk kez o ekiple gittim. Orada
söylencelerde geçtiği gibi bir tepenin ucunda yükselmekte olan kara suretli bir
kasır da vardı. Kasıra yanaştığımız sırada adamlar göründü. Bir şeyi koruyor
gibiydiler. Sabah olunca oradan ayrıldık, program iptal oldu falan feşmekân. Bu
gece yaşadığım o şeyden sonra kafamda bu fikir uyandı. Orada hala varlığını
sürdüren bir şey var. Bize yardımı dokunabilecek bir şey.”
“Nasıl bir şey?”
“Bir zamanlar ister ölümlü olsun,
ister ölümsüz adını duyan birçok Bulgar’ın ve Balkan ahalisinden kimselerin
titrediği bir şey. Istrancalarda yuvalanmış eski bir kötülük.”
“Ben Istranca Dağları’nda geçen
öykülerini okumuştum… Yoksa… Ona mı gidiyoruz?”
“Bravo! Dikkatli okurları severim…”
“Onu sen kurgulamadın mı abi?”
“Belgelerde ve bazı folklor
belgelerinde rastladım. Sonra kitaplara uyarladım. Tahminim doğruysa bir
şekilde varlığını sürdürüyor. Bu kadar yakınına başka bir vampirin sokulduğunu
öğrenince ilgisini çekecektir.”
“Kavgaya çağırır gibi mi?”
“Tam öyle değil. Elimizi kolumuzu
sallayarak oraya giremeyiz. Ancak bir ritüel var. Bunu yapabilirsen “vampirin
misafiri” olursun. Bu bir tür büyüdür. Bunu yaptığın zaman sıradan bir insan
değil de vampirin dokunamayacağı biri gibi ona yaklaşabilirsin. Bunu genellikle
cadıcılar bir hortlakla, vampirle konuşmak gerektiği zaman kullanırlarmış.”
“Nedeni bizimkine yakın bir şeydir
herhalde.”
“Belki. Daha çok başka bir vampir
hakkında bilgi almak için. Yahut çok güçlü bir vampirle anlaşabilmek adına.”
“Bunu Varkolaklar’da deneyebiliriz.”
“Onun niyeti farklı. Vazgeçiremeyiz.
Bizden güçlü. Ona saldırdığımız an bu büyünün koruması da kalkar.”
“Cadıcıların bu yönteme neden sık
başvurmadığı anlaşılıyor.”
“Onunla alakası yok. Bu hem büyü hem
de bir vampiri selamlamayı içeriyor. Vampirler lanetli varlıklar olduğundan
bilerek onlara selam vermek günah gibi algılanıyor.”
“Pagan ritüeller içinde dini
kaygılar…”
“İnançlar zıt gibi görünseler de
asırlarca birbirlerine nüfuz ederek yaşamışlardır. Bu ritüel de biraz bu yüzden
uygulanabilmiş.”
“Anladığım kadarıyla ritüeli vampirle
konuşma ihtimali varsa uyguluyorlar.”
“O kadar kolay değil. Vampirin
göbeği kesilirken yahut vaftiz edilirken konulan ilk adını, anne ve baba adını,
doğum yeri ve tarihini ritüelde zikretmen lazım. Bu bir nevi davet olacaktır.
Taraflar arasında güvence için. Daha sonra zarar görmeden onun yanına gidip
konuşabileceğiz.”
“Peki yaptık diyelim ki. Ne
diyeceğiz? “Abi şehrimize başka vampir dadandı. Hayrına bir el at” mı
diyeceğiz?”
“Böyle kaba saba değil ama usturuplu
bir dille; evet tam olarak bunları söyleyeceğiz. Lakin daha önemli bir husus
var. Aklında tutarsan sevinirim. Planımızın doğru işlemesi açısından mühim.”
“Nedir abi?”
“Ona gerektiği şekilde hitap
etmelisin. Saygısızlıktan pek hoşlanmaz. Sizi kuşak biraz lakayt. O yüzden
kibar ve saygılı olmaya dikkat et. Kendisine laubali şekilde seslenilmesinden
de hoşlanmayacaktır.”
“Tamam abi dikkat ederim. Nasıl
hitap etmeliyim…”
“Paşa hazretleri demen yeterli…”
DEVAM EDECEK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder