(Bu hikaye daha önceden 16 Şubat 2013'te Baykuş Yuvası'nda yayınlanmıştır.)
(Herkes okusun diye “ağır sansürden” geçirilmiştir…
Sonra “Ay çok kaba…”yı bahane edip okumuyorsunuz. Neyse… İmla hataları, hikâye “sokak
ağzı” ile yazıldığı için kasten yapılmıştır.)
Cümleten selamlar. Bu satırları şu
an az alkolün eşliğinde, bizim kale harabesinin izbesinde yazıyorum. Tamamen
kendi kafama estiğimden yazıyorum. Olur ya bir gün bu deliler ne yapıyorlar, ne
bok yiyorlar derlerse insanlar baksınlar örnek alsınlar. Ben yani bu satırları
yazan Sami Şengezer, kardeşim Deniz Şengezer, mahalleden Maybaş Kadir, Taramalı
Cengiz, Amigo İsmet ile birlikte, “Doğaüstü Olaylarla Mücadele Derneği” adı
altında, bir sürü garip yaratıklarla felan savaştık, bir nice olaya girdik.
Sonra bizim Maybaş’ın aklına bir fikir geldi nasıl geldiyse “Aga bunları yapıyoruz ama yazmak lazım,
yazmadan kimse inanmaz” dedi, ben de sızmayı bırakıp kalkıp yazdım.
Biz bu boka niye bulaştık peki?
Bir gün canımız çekti eriğe
dadandık. Bahçe, Deli Zehra’nın bahçesi… Uğursuz, musibet bir kadın… İşte ses
etmeden bahçeye daldık ama acayip tırsıyoruz. Deli Zehra bir beddua etti mi
birimize illa bir şeyler oluyor, acayip bir kadın. Çıktı işte bu bir beddua
salladı yine, bahçeden kaçarken bizim mahalleden Sado’nun kafası yarıldı.
Kadına acayip kinliyiz. Ama nasıl karşılık verebileceğimizi bilmiyoruz. Sonuçta
kadın senelerdir bizim mahallede ve senelerdir milleti bedduasıyla, küfürüyle
yıldırmış, delinin teki. Ama işte o son vukuatı acayip tersimize gelmiş,
defterini dürücez.
Çeteyi topladım kale harabesinin
oraya dedim böyle böyle, ne yapalım da bu Deli Zehra’dan intikam alalım. Deli
İsmet, kendisinden beklenmedik bir şekilde gerçekçi yaklaşarak: “Lan oğlum ne intikamı, Kara Murat mısın
Battal Gazi misin? İş almayalım başımıza a… k…!” dedi. Amigo damarına denk
getirsek duvara bile kafa atardı ya neyse.
Maybaş Kadir, her zamanki gibi
mevzuya vakıf değildi: “İntikam ne lan?” diye
sordu. Taramalı Cengiz, sümüğünü salyasını silerek: “Aykut ağbime sölüm mü? Sölüm mü? Bi sölesem varya yakar mahalleyi
yakar!” önerisinden başka bir şey söylemedi. Aykut abi (biz onu Tribün
Aykut diye tanırız) gerçekten var olan, tribünlerden mribünlerden gelme cabbar,
cevval bir abimizdi ama Cengiz’le gerçekten tanıştıklarını sanmıyordum. Cengiz
bir taramalı tüfekten daha hızlı yalan sıkabilme özelliğine sahipti zaten.
Ben bunlara anında afilli bir
konuşma çektim işte, intikam mintikam yani bu Deli Zehra’nın halledilmesi işi
felan bi gaza geldiler önce. Tek sorun aklımızda ne bir plan vardı ne bir dümen.
Tabi bizim profesyonel bir yardıma ihtiyacımız vardı. Son kalemize,
sığınağımıza, hepimizin abisine başvuracaktık. “Chılgın Chafe” isimli internet
cafenin güzide çalışanlarından biri olan, apaçi model saçlarının altında
muazzam bir bilgelik taşıdığına inandığımız Vedat abiye gittik, mevzuyu açtık.
Vedat abi klasik: “S… et oğlum bunları
manita yok mu?” yollu muhabbetlere sapınca biz intikamı felan bırakıp bir
bildiği vardır diye aldık biraları kale harabesine çöktük. Adam 6 sene
açıköğretim kamu okumuş bir bildiği vardır dedik.
Kafamız güzel oldu felan inceden bu
intikam mevzusunu yine açtık. Alkolün de etkisiyle İsmet’in amigo damarı tuttu:
“Ben gidip o karının evini basıcam”
diye bağırmaya başladı. Vedat abi artık nasıl bir kafadaysa önceleri “Yakışmıyor genç! Yakışmıyor!” diyerek
bunu teskin ederken bir anda bu sakinleştirme çalışmasının seyri Vedat abinin
ağzından: “Kardeşim basmak mesele değil.
Gerekirse ben gidip basayım evi ama değmez şerefsize ciğersize!” cümlesi
çıkın değişmişti tabi. Biz abi yapar mısın eder misin diye bilip bilmeden
gazlayınca bunu kalktık oradan, Deli Zehra’nın evi basmaya gidiyoruz. Tam o
sırada Deniz durdurdu bizi. Kardeşim diye demiyorum kafası böyle hukuklu
kitaplı işlere basıyor hani Arka Sokaklar’ın hiçbir bölümünü kaçırmamış, ne ne
suçtur kaç senesi vardır biliyor, dedi bu evi basarsak şu kadar cezası var. O
sırada Maybaş Kadir: “Biz de kapıyı
kırmayız aga camdan gireriz, yapacağımızı yapar sonra çıkarız. Kadın zaten
deli, kapı kırılmadıktan sonra kim inanacak evi bastığımıza!” dedi. Maybaş
ama işte kafası bazen böyle zehire bağlıyor. Biz dedik o zaman madem öyle
merdivenle camına çıkalım öyle halledelim.
Ev zaten ahşap mahşap iki katlı.
Kahvenin arka bahçesinden yürüttüğümüz paslı merdiveni dayadık, Vedat abi önde,
ben arkada bizim elemanlar merdiveni tutuyor, cama tırmandık. Ulan kafa alkollü
ya camı dışarıdan nasıl açıcaz onu düşünmedik? Vedat abi manyağa bağlamış camı
yumrukluyor. Işıklar yandı, Deli Zehra’nın perdeleri açmasıyla Vedat abiyi
görmesi bir oldu. Gecenin köründe uykulu kafayla Vedat abiden önce Vedat abinin
apaçi saçlarını görünce korkudan çığlık çığlığa tam aksi yöndeki arka camdan
atlıyor bu, süresiz hastane.
İşte o olaydan sonra biz kendi
çevremizde bir isim yapıyoruz ama hani böyle daha dernek felan yok ortada. Hani
böyle elimizden geliyor bu işler, böyle bedduası beter deliyi haklamışız felan.
Bir gün arsanın orada bütün gün Şahin’le duran abiler çağırdılar bizi
yanlarına. Bir tane lavuk varmış, mahallenin az aşağısında bir kafede kahve
falı bakıyormuş bu. Arada işte ruh çağırcam muh çağırcam amacıyla karı kız
kafalıyormuş, işte kızlara yavşayıp milleti sevgilisinden ilişkisinden
ayrıyormuş, manitalarına bunları kötülüyormuş felan. Dediler biz şimdi bunları
döveriz ama bu cin min çağırır siz Deli Zehra’yı halletmişsiniz duyduk gidin bu
elemanı da halledin size beddua büyü müyü işleme. Dedik abi karşılığında ne
olacak? “Siz halledin bi... Sonra
bakarız.”
Hemen akıl hocamız Vedat abiye
gittik, bu ilk kovaladı bizi “Sizin
yüzünüzden adım sapığa çıktı, Zehra’ya hallendi diyorlar arkamdan a…
k....larım!” diye ama tabi onu bizden başka dinleyen, saygı gösteren kim
vardı ki sonra vazgeçti “Gelin lan gelin
hadi.” dedi gittik yanına. Açtık mevzuyu. Bu falcıyı halletme planımızı
duyunca ilkin: “Dün bir bugün iki eşkıya
mıyız çete miyiz oğlum biz, tetikçi mi olduk ne bok yedik benim haberim olmadan
beni mi kullanıyorsunuz a… k…?” dediyse de sonra: “Gidin elemanın gözünü korkutun, Zehra beddua edemediyse bu haybeci
üfürükçü lavuk bir şey yapamaz herhalde…” diye de gazladı bizi.
Karşımızda daha metafizik bir şey
var tabi. Fal bakan, ruh çağıran medyum gibi büyücü gibi bir şey… Beddua eden
delinin bir level üstü tırsıyoruz a… k… . Hemen kafenin önünde pustuk, akşama
doğru bu çıktı önünü kestik. İlkin insanca uyardık, dedik mahalleden git
insanların huzurunu bozma felan. Bu diklendi hatta tehdit etti yok muska
yazarım yok cin çağırırım. Biz artık nasıl bir metafizik avcı moduna
bağlamışsak iş kavgaya döküldü. Ben böyle Şeytan filmindeki rahip dayı gibi
bağırıyorum: “Çık mahalleden! Terk et!
Huzurumuzu geri ver iblis!” Biz bunu artık nasıl dövdüysek bu kaçtı. Çok
bağırdı onu çağırıcam bunu çağırıcam diye ama gelen giden olmadı. Mahallede
namımız artmıştı. Muhitimizde adeta canavar avcısı Sadettin Teksoy gibi olmuştuk.
Ses gördüm, ışık duydum, karabasan bastı diyen soluğu bizde alıyordu.
Vedat abi çağırdı bir gün bizi,
gittik internet cafeye, kantır oynayan liseliler dolmuş o sıra icabında sis
atan sis yiyen cefakar gençlik, bize böyle baktılar garip garip sonra geri sis
yemeye devam ettiler. Vedat abi: “Gençler
bu iş böyle olmaz. Daha örgütlü mücadele şart!” dedi. O sırada youtube
videolarına yorum yazmakta olan bir liseli p.ç kafasını ekrandan kaldırıp boru
gibi sesiyle: “Örgüt mörgüt ne diyorsunuz
lan siz?” diye diklendi. Ben sinirle üstüne yürüdüm ama Vedat abi
engelledi, youtube’da Kurtlar Vadisi fon müziklerini kendi silahlı resimlerinin
altına döşeyip paylaşan meczubun tekiymiş. Silah milah diyince ilk tırstık
sonra namımıza halel gelmesin diye dikildik başına. Boncukluyla poz veriyormuş
beynini s…timinin angutu iki tokat attık ağlayarak kaçtı. Vedat abi bizi
sakinleştirdikten sonra hemen dedi: “Oğlum
bu iş böyle serseri gibi yapılmaz. Bunu paraya dökün. Millet zaten huylu, duvarda
gölge görse, ses duysa size gelir, size para verir, cin kovalayacaz peri
yakalıyacaz diye köşe oluruz lan! Akarı yok kokarı yok temiz iş!”
Tamam, ama nasıl toplanıcaz ne
yapıcaz? Çıkardı bu bize birkaç dividi verdi. “Supernatural, bunu izleyin anlarsınız.” deyince aldık dividileri
eve yollandık. Diziye göre iki tane kardeş var bunlar hep böyle yaratıkları
maratıkları avlıyorlar, işte vampir dövüyorlar, iblis kovalıyorlar falan. İşte
ondan sonra karar verdik, böyle teşkilatlı meşkilatlı bir şey olucaz,
silahlanıcaz bilfiil garip yaratıklarla savaşıcaz…
Vedat abilerin cafeye gittik tekrar izledik abi
dedik bu hemen dükkanın bir köşeye masa koydu sağolsun. Üstünü örttük,
kalemlik, kolonya, ajanda falan koyduk işte konuyla alakalı diye astrolojiyle
cinlerle ilgili üç kitap koyduk süs olsun diye kahve içinde açılmış emlakçı
ofisi gibi oldu. Kapısına da afilli, tahtadan levhayı çaktık, eşek kadar
harflerle yazacaktık müessesemizin ismini ancak isim bulamamıştık. “Bizim
Avcılar”, “Şen Savaşçılar” olmazdı. Bize hem amacımızı anlatan hem de
reklamımızı yapacak bir isim lazımdı. Onu da sağolsun Vedat abi buldu. “Doğaüstü
Olaylarla Mücadele Derneği” diye. Sorduk hemen: “Abi neden dernek?” diye. “Oğlum
şimdi müessese açtınız vergi levhası felan gerekir. Dernek adı taşıdınız mı
kimse sizden kıllanmaz dışarıdan bakan hayır hasenat işleriyle uğraştığınızı
zanneder…” dedi.
İşte böyle teşkilatı kurmuştuk. İlk
zamanlarda haybeden işler gelmişti. Aşağı mahalleden bir teyzenin geceleri
altına işeyen torunu için büyü yaptığını söylediği komşusunu korkuttuk, sonra
çocuğa muska yazdık. Muhtar “Üzerimde nazar var beni çekemiyorlar muhtarlığımı
kaybedebilirim” dedi diye tütsü mütsü yaktık, okuyup üfledik. Ancak asıl mevzu
kendini sona saklamıştı ve zaten teşkilatımızı teşkilat yapan da bu mevzu
olacaktı. Gerçek doğaüstü varlıklarla karşılaşacaktık…
Peki, bu nasıl oldu?
Her şey mahalleden Fahrettin abinin mekânımıza
gelmesiyle başlamıştı. Anlattığına göre mahalleye tekinsiz Gaylıs isimli bir
eleman (Giles yazılıyor), Bafi, Encıl, Sıpike, Vilov, Ali İskender diye yanında
birkaç kişiyle gelip lisenin kütüphanesine yerleşmişler. “Bunlar ne biçim isimler aga, kod adı mod adı olmasın anarşist mi
bunlar?” diye sorduk. Kendilerine “Bafi Dı Vampir Salayır” diyorlarmış.
Büyük kızı Ayşe’yi de aralarına katmışlar geceleri
mezarlıklarda fink atıyorlarmış. Kızını defalarca uyarmasına rağmen başa
çıkamamış. Fahrettin abi asabi adamdır sorduk tabi niye başa çıkamadığını,
elemanların cinli perili olduğunu söyledi. Bunların mekâna girip çıkan ters
ayaklının, çarpığın haddi hesabı yokmuş. Televizyona çıkmadan evvel bize
başvurmuştu.
Fahrettin abinin söylediklerine göre mahalleye
harbici tekinsiz lavuklar takılmıştı. Bunlara mani olmak için kızı Ayşe’yi eve
kapatmasını söyledik, biz de ekipçe evine gittik. Elemanlar eve Ayşe’yi almaya
geldiklerinde meseleyi anlayacaktık. Biz ne bilelim fuhuş çetesi midir organ
mafyası mıdır? Evde otururken biz, bu kız arka camdan kaçmış tabi, bir de
mektup bırakmış “Sıpike ile birlikte
kaçıyorum beni unutun” diye yazmış. Maybaş sordu: “Sıpike kim aga?” diye. Fahrettin abi kızla takılan sünnetsizin
teki olduğunu söyledi. Ne olaylar dönüyordu anlayamamıştık. Fahrettin abi
delirdi tabi. O sırada kütüphaneden aradılar bunun evi, biz de belki mafya
işidir, karanlık adamlardır diye diyafonu açtırıp görüşmeyi kayıt altına aldık.
Aynen yazıyorum:
Giles: Alo?
Fahrettin: Ne
var kardeşim?
Giles: Ben
Ayşe'yi sormuştum ama...
Fahrettin: Sen
kimsin kardeşim? Niye arıyon Ayşe’yi?
Giles: B-b-ben
kütüphaneci Giles?
Fahrettin: Gızın
aklını garıştıran sensin deelmi? Adresini ver geliyom lan? Hanım! Tinerle
çakmağımı getir! A… g…caam!
Giles: Tiner mi?
Fahrettin: Evet
tiner yakacam seni! Bir genç kızın gece gece mezarlıklarda ne işi var lan a…
k…..munun sapığı?
Giles: Ama o
dünyayı koruyo...
Fahrettin:
Dünyanı s…tirtme lan! Bi benim kızmı kaldı lan? Ha? Cevap ver lan p….k! Tuttun
genç namuslu bi kızın afedersin ormanlarda barlarda yok mezarlıklarda it
kopukla ne işi var lan a…. g…duğum! Bizim bir aile şerefimiz, namusumuz yok mu
lan? Konuşsana p.şt!
Giles: Fahrettin
Bey lütfen sakin olun...
Fahrettin: Neyine
sakin olcam lan gözlüğü s…tiğiminin? Neyine sakin olcam? Kız gaçmış... Mektup
bırakmış bak mektup bırakmış dinliyon nu lan kütüphanesini s…..tiğim g…atı?
Giles: Evet Fahrettin
bey...
Fahrettin: Bah
nediyo bah.. .Kaçmış bu..
Giles: Kaçmış
mı?
Fahrettin: Kaçmış
tabi g.t! Kaçmış... O bi tane Sipak mı sapık mı ne sarı kafalı sünnetsiz gavur
satanizt bi herif varya... Onla gaçmış işte...
Giles: İyide benimle
ne alakası var...
Fahrettin: Ne demek
lan benle ne alakası var? Sen bu kızı barlara mezarlara çıkarırsan gecenin bi
vakti... Kız onada kaçar davulcuya da kaçar s….k! Ver açık adresini lan! Ver!
Giles: Ama...
Fahrettin: Ver
ulan adresini... Amanı s….rim senin! Geçen kız dediydi cehennemin ağzımı yüzü
mü ne? Ver lan adresini? Seni o kitaplarınla yakacam kızın aklına girdin o…..
ç…u!
Giles: Bakın
Fahrettin bey sakin olun...
Fahrettin: Senin
sakin ol diyen dilini s…m ben! Senin kızın var mı? Yoh! Ne gonuşuyon sen? Senin
yüzünden kahveye gidemiyorum! Gittimi diyorlar “Ooo Fahrettin abi senin kızı
mezarlıkta gördük geçen”diye… Benim piskolojim bozuldu evde çozukları kadını
dövüyom onların da pisikolojisi bozuldu reva mı lan bu? Reva mı lan susma
gözlüğünü s……minin!
Giles: Şiddet
hiç bir şeyi halletmez beyefendi?
Fahrettin: Sen
mi diyon bunu? Lan d…bük geçen kızın odasına girdim afedersin tahta kazıklar kılıçlar
zincirler buldum... Bunlar fantezi aletleri deel mi? Sapık herif… Allah belanı
verecek senin… Ver adresini geliyom oraya!
Giles: Bakın ama
o seçilmiş... Vampirlerle ve iblislerle savaşıyor, bizim savaşçılarımızdan
birisi.
Fahrettin: Ne
seçilmişi lan y…m ne seçilmesi? Ben seçecem seni sen ver adresini? Ver ulan! Konuşsana
sapık herif...
Konuşmadan anladığımız kadarıyla bizim ekmeğimize
ortak çıkanlar vardı. Biz tezgahımızın önüne taş koydurmazdık. Mahalledeki
ihtiyacı görüp canavar avlıyoruz diye dükkan açmışlardı demek ki! Evden çıktık,
yerden aldığımız taşlarla sopalarla mezarlığın oraya gidip pusu kurduk. Bunlar
geldiler işte iki kız, üç erkek biri gözlüklüydü. Mezarlıktan tam geçeceklerden
yollarını kesip ağızlarını yüzlerini yamulttuk. Gözlüklü bize burasının tehlike
altında olduğunu, cehenneme açılan bir kapının olduğunu falan söyledi.
“Cehennem Ağzı” buradaymış güya. Amigo İsmet buna kafa atıp: “Senin ağzını yüzünü s…m! Terk edin lan
maalleyi! Bize ortakçı mı çıkacaksınız?” diye bağırdı. Bunlar nasıl
korkmuşlarsa artık aynen topuk. Fahrettin abiyi gördük yolda elde tiner
gidiyordu. Mahalleden kovduğumuzu söyledim lavukları. “Benim kız nerede peki?” dedi. Uzmanlık alanımıza girmediğinden
yardımcı olamayacağımı söyledim. Maybaş: “Aga
sen Müge Anlı’ya felan git, biz nereden kayıp bulalım…” diyince Fahrettin
abi tinerle bizi yakmaya kalktı, kaçtık tabi.
Mahallenin beti bereketi açılmıştı bu canavarlar,
ecinniler konusunda. İpini koparan yaratık, manyak, psikopat mahalleye geliyor
biz de onları “kendimize özgü” yöntemlerle kovalıyorduk. İşte bir gün Zabıta
Muammer abi var bizim o geldi, ancak bizim çözebileceğimiz bir mevzu olduğunu
söyledi. Aşağı mahallede kaçak elektrik ihbarı gelmiş bir tane bir gidiyorlar
lavuğun biri bir tane villa yaptırmış, içinde bir sürü elektrikli eşya. Deli
gibi bakıyormuş, bir tane iri yarı elemanın tekiyle gezinip duruyormuş, adamın
ölü dirilttiği falan söyleniyormuş. Gittik baktık, adamı takibe aldık. Bu harıl
harıl mezarlardan ceset çalıp, iğne iplikle dikip elektrik veriyor bunlara,
manyak mıdır nedir anlayamadık. Gittik kapısını çaldık lavuğun, mahalleyi terk
etmesini söyledik insanca. Arkasındaki yaratık bize diklendi, iki metre bir
şey. Bu da ondan yüz buldu dedi: “Ben
Frankenştayn’ım! Ölümü yeneceğim!” Maybaş delirdi: “Tövbe de lan! Ölüm var ölüm! Tövbe de!” Aramızda arbede çıktı,
mahalleli camda, balkonda bizi seyrediyor. Bizim Amigo kafayı çekip gelmiş: “Barındırmaycam sizi burada!
Barındırmaycam!” diye bağırmaya başladı, polis geldi. Hep birlikte karakola
gittik. Kaçak elektrikten ve ölü soyuculuktan verdiler bunlara cezayı bizi
saldılar, komiser çıkmadan: “Ona buna
dayılık yapıyormuşunuz bi’ daha sizin adınızı duyarsam kırarım kafanızı, it
kopuk musunuz lan!” diye azarladı bizi.
Yine bir gün evlere dağılacağız, akşam vakti
mezarlığın tepesinden bir uluma sesi duyduk. Gittik baktık sesin sahibine bu
sefer mahalleye kurtadam dadanmış. Hemen bilgisayardan baktık bu kurtadam nasıl
temizlenir, işte gümüşle ölüyorlarmış. Kafedeki Kurtlar Vadisi özentisi
liselilerden birinin nal kadar bir gümüş yüzüğü vardı, zorla aldık bunu elinden
gittik sonra kasaptan birkaç et parçalı kemik memik aldık birkaç tane yüzüğü
koca bir kemiğe takıp mezarlığa gittik. Lavuk dolunaya karşı uluyordu, bizi
görünce kırmızı gözlerini dikti üzerimize. Attık üzerine kemikleri bunun, bu
hepsini yalayıp yuttu gümüş olanı da yutunca dellendi biraz sağa sola savurdu
kendini geberdi gitti sonra.
Mahallenin yaratıktan yana beti bereketi açılmış bir
kere. Bu olaydan bir iki gün sonra bize yine ihbar geldi. Mezarlıkta satanizler
ayin yapıyorlarmış. Bu sefer normal insan olduklarını düşünüp sadece
kelebeklerle sopalarla gittik mezarlığa. İsmet bir ara yine dellendi: “Ömrümüz mezarlıklarda geçiyor a… k…!
Parasında değilim gücüme gidiyor, Mezarcı Süleyman abi bizim kadar
girmiyordur!” Maybaş bunu sakinleştirmek için: “Ekmeğimizi çıkarıyoruz! Günah mı lan! Ekmek bu! Adam mı kesiyoz! Haraç
mı alıyoz! Namusumuzla ekmeğimizi kovalıyoz!” diye nutuk çekince sakinleşti
biraz. Neyse gittik mezarlığa baktık sırtında cüppeler, ellerinde bıçaklar.
Çatal matal bir şeyler diyorlar biz de tam anlayamadık. Yarı çıplak olduklarını
fark edince iyice anladık bunlar kesin satanizdi, ayin bahanesine milletin
karısına kızına askıntı olmuşlardı. Tam o sıralarda aşağıda, camiiden çıkan
birkaç kişi: “Burası Müslüman mahallesi löaayn! Fuhuş mu yapıyonuz löaaayn!”
diye bağırınca bunlar kaçtı tabi, biz de peşinden gittik. Bu sefer ta öbür
mahalleye, umuhanelerin uygunsuz evlerin sokağına daldı bunlar. Ne kadar mama,
çaça, hacı ana varsa “Bize ortak mı çıkacaksınız? Ta Moskova’dan Rusyalardan
gelip buralara mı dadandınız?” diyerek sopalarla, fedaileriyle bunlara girişi
meçhule doğru kovaladılar. Bu sefer bizim bir etkimiz olmamıştı. Mahalle
baskısı ile fuhuş sektörü el ele vererek mahallemizdeki sataniz yuvalanmasını
engellemişlerdi.
Ancak sonradan mahalleye daha büyük bir bela
gelmişti. Hayatımızın işini o zaman halledecektik işte. “Doğaüstü Olaylarla
Mücadele Derneği” kendini bu şekilde kanıtlayacaktı.
Mahallede bazı esrarengiz kayıp vakaları
göstermişti. Mahallemizden genç kızlar ortadan kayboluyordu. Mafya işi falan
sanmıştı millet mevzuyu. Biz de öyle sanıyorduk, hatta birkaç müşteri gelip
kızlarını bulmamızı istediklerinde Vedat abi geri gönderiyordu hepsini: “Mafya çıkarsa sakat… Bi dakka
barındırmazlar burada, mafya sakat…” diyordu. İşte bir gün işe gittik yine,
liselilerin bağrışmalarını dinleyerek ömür çürütüyoruz. Bizim Maybaş gelmedi!
Sabahtan yok, akşam oldu yok, nerede bu Maybaş! En son bu gün battıktan sonra
tam çıkacağımıza yakın geldi: “Aga
mahallede vampir var, kitap çarpsın ki vampir var!” diye bağırmaya başladı.
İlk dedik kesin içti miçti, kafası güzel, adamın lakabı zaten maybaş niye
inanalım? Bu bizi çekiştire çekiştire bir yere götürdü. Mahallenin yukarısında
inşaatlar vardı, arazi konusunda mafyayla sıkıntı çıkmış, sahibi kurşunlanmış,
yarım kalmış siteler işte. Gittik oraya bir bodrum katına indirdi bizi. Baktık
dört tane tabut var. Amigo buna terslendi: “A….
k….n maybaşı! Ne vampiri lan! Belki mal kaçırıyor adamlar, zaten mafyayla
muhabbeti var buranın ne tuttun getirdin bizi!” diye.
Bir baktık tabutların kapağı açıldı. Bizim
mahalleden üç kız çıktı üçünden ama eskisi gibi değillerdi böyle solgun yüzlü,
ölü renkli falan. Dördüncü tabuttan sarı kafalı, beyaz beyaz parlayan, sivri
dişli züppe kılıklı bir şey… İsmet sordu: “Aga bu Zeki Müren’in sahne
kostümleri gibi niye parlıyor?” diye ama
biz de bir mana veremedik tabi. Mahalleye dadana dadana vampir de mi
dadanmıştı? Peki vampir olduğundan nasıl emin olacaktık? Adam kızlarla “Öyle değil mi Olric-evet efendimiz”
gibisinden kendi kendine konuşuyordu kızlar da bunu hayran hayran dinliyordu.
Şiir miir okuyan entel dantel tayfadan biri de olabilirdi. Aradık Vedat abiyi
emin olmak için, sorduk: “Abi bu Olric
kim?” diye. Facebook’ta falan hep yazıyormuş kızlar Olric molric diye ama
kendi de bilmiyormuş. “Şarkıcı falan
herhalde ne yapacaksınız oğlum Olric’i?” diye fırça attı. Eleman kızlardan
birine baktığı sıra kızın bileklerinden birini dişleyince biz duruma aydık ama
ilk başta ne yapacağımızı bilemedik tabi. Vampir olup olmadığını öğrenmemiz
lazımdı.
Sonra aklımıza bir plan geldi.
Gittik bizim Şahinci abilere durumu anlattık. Mahallenin namusu falan diye
anlattık. Olric’i duyunca içlerinden biri dellendi: “Ben biliyom beni eski manitada sürekli Olric yazıyordu. Kim bu lavuk
diye sordum, “Üff sana ne be salak” dedi ayrıldık. Kesin bu o lavuk gidip
ağzını burnunu kıralım!” deyince bunlar harala gürele inşaatın oraya doğru
yürüdüler. Tam da o sırada bu lavuk yanında kızlarla dışarı çıkıyordu.
Şahinciler dikildi bunun karşısına. Bizim sokaklarda bu tayfanın saldırmadan
önce mani okuyup, şiir okuyup hasmına meydan okuması durumu vardı bu
sevgilisinden ayrıldığını düşündüğü eleman gitti bu vampirin önüne başladı
okumaya: “Tarz giyinip tiki olmasak da,
pantolonu düşürüp küpe takmasak da, saçlarımızı şekil şukul yapmasak da bizler
de delikanlıyız. Kızlar bizi sevmeniz için illa Olric mi diyelim?” diye.
Vampir bunlara tıslayınca bıçak çekip saldırdılar. Ama vampire bir halt etki
etmedi tabi vampir bunları kovaladı. Amigo İsmet haliyle söylendi: “A…. k…! Bıçaklamayla olsa biz takarız
emaneti nedir ki? İş mi bunların yaptığı şimdi?”
Bizim tez elden silahlanmamız
gerekiyordu. Vampirleri avlamak için kazık, çekiş, çivi falan toplayacaktık
dağıttık bizimkileri, Vedat abinin kafesinin önünde buluşacaktık. Beş on dakika
geçti geçmedi bizim Amigo İsmet, elinde babaannesinin hacıdan getirdiği ezan
okuyan saatle çıkıp geldi. “Saatle vampir mi öldürülür lan?” dedim, “Oğlum üç
harfli muhabbetlerinde ezan okuyan saatten gelen ezan sesiyle üç harfliler
kaçtı diye anlatıyorlar ya ondan getirdim.” diye karşılık verdi. “Aga ezanı biz
okusak?” teklifimi de: “Yanlış manlış okuruz, çarpılırız sonra. Bu daha
garanti!” diyerek reddetti. Taramalı Cengiz: “Ben silah milah bilmem Aykut abiyi
çağırıp geliyorum” dedi. Meğerse yalan değilmiş Aykut abi bunu harbiden
tanıyormuş. Geldi yanımıza, gözler kan çanağı belli şarabı çekmiş. Durumu
anlattık, dalga geçtiğimizi sandı “Beni kimlerle muhattap ediyorsun lan s…!”
diyerek Cengo’yu dövmeye başladı. Elinden alamadık bizi de döver diye, siniri
geçince gitti zaten. Cengiz de gitti bahçelerinden balta kapıp geldi: “Çok pis
gaza geldim ben bu vampiri s….r atarım aga!” dedi. Maybaş Kadir gelmemişti. En
son o da geldi. Bir baktık kucağında koca koca çingene çivileri, tahta
kazıklar, birkaç baş sarımsak. Filmlerden gördüğü şeyleri toplamış gelmiş ama
peşine de inşaattan çaldığı malzemelerden dolayı inşaatçıları, sarımsaklarını
çaldı diye Hanife teyzeyi takmış öyle geliyordu yanımıza. Adamlar kazmayı küreği
sallayıp bize küfredince Maybaş’ı da alıp anında toz olduk, iki çivi üç
sarımsak aldık diye gördüğümüz muameleye bak a… k… neyse.
Vampiri denk getirince ezan okuyan
saati çalıştırıp sarımsakları önde tutarak bunlara yanaştık. Kızlar adamı
korumak için önüne siper olmuştu, ağır hipnoz etkisi altındalardı. Ama bizde
çare tükenmezdi. Amigo: “Kızlar! Aşağıdaki AVM’de Kenan İmirzalıoğlu’nu
görmüşler!” deyince kızlar Olric’i molric’i anında satıp kaçıp gittiler tabi.
Vampir ona yaklaştığımızı görünce bize “abi” ayağı çekti, “kurbanınız olayım
kıymayın bana” diye yalvardı. Cengiz baltayı kafasına indirmeye başlayıp:
“bizde af yok lan! Bizde af yok!” diye bağırdı. Onu bir köşeye çekip “Öyle
olmaz aga diyerek” çivimizi kazığımızı çakıp, insaniyetle kafasını gövdesinden
ayırıp ağzına sarımsak doldurduk. Bizi bulan Hanife teyze sarımsakları ziyan
ettik diye bastonuyla girişti ama ezan okuyan saatle gezdiğimizi görünce
duygulandı: “Bu sene de hacca gidemedim. Umreyi gideydim bari.” diye
efkarlandı. Üzüntüsüne eşlik edip Vedat abiye uğrayıp durum bilgisi verdik.
Silahları sakladık. Kızlar ailelerine dönünce biz olayı çözdüğümüz söyleyip
cesedi gösterince az biraz para verdiler. Tekele uğrayıp iki kasa bira, çerez
merez aldıktan sonra kafa dağıtmaya kale dibine çıktık.
İşte bu satırları ondan sonra
yazmaya başladım. Derneğimiz hayırlısıyla kuruldu. Gücünü dosta düşmana karşı
gösterdi. Bakalım daha ne mevzulara girecektik…
SON
Mehmet
Berk Yaltırık – 9 Şubat 2013 Edirne
Gerçekten başarılı olmuş bir hikaye. Karakter tiplemelerine çok iyi çalışılmış güzel espriler döşenmiş.
YanıtlaSilKafama takılan tek şey telefon konuşmasında geçen "p….k!" küfrü. O kadar küfür literatürüm var bunu bilmiyorum. acaba p... k... falan mı olacaktı da yanlış mı yazıldı diye düşünmeden edemiyorum.
Ben hikâye tekniği müknüğü bilmem de, satanizlerin kerhane sokağı beri kovalanması sahnesi hariç aşk ve seks öğeleri -öğenin altını çizdi "öge" bak bunu çizmedi- göremedim aga hikâyede.
YanıtlaSilİyi adam kim, kötü adam kim belli değil, herkes iyi gibi ama şartlar onları i.neleştiriyor sanki Yavuz Turgul tadında diyeceğim ama hikayede kafası ayık adam akıllı bir jön ve manitayla öpüşme felan sahnesi aradım, bulamadım.
Bir de "maybaş" çok yakın geldi bana, samimi bir hikaye, bizden, gerçi bizim mahallede kale dibi, mezarlık, kerhane üçgeni yok ama Gri Kunduz'un dediği gibi karakterler ve kafalarının güzelliğiikna ediyor insanı.
Saygılar ve başarılar dilerim.
Eyvallah. Bazı mevzuları buradan açıklayayım. Olayların geçtiği yer öyle kurgusal gelişti ki karakterlerin kendisi kadar fantastik olup çıktı. Bir de ben öyle pek klasik jönlü iyi adamlı hikayeler yazamıyorum, en uçuk adam bile senin benim gibi biri oluyor. Birkaç hikayemde jön diyebileceğim adamlar varsa da onlar da karanlık tipler bir defosu var. Bu daha çok ilk gençlik mahalle damarından girdi. Satanizleri aslında yazarken mahalle halkına kovalatacaktım ama daha absürt olur diye kerhaneler sokağı oluştu kafamda. Seks ve aşk ögeleri çoğu hikayemde yoktur, televizyondan edebiyata sulu zırtlak romantizm muhabbetini aşırı dayattıklarından bünyede bir tiksinti oldu. Ancak bu hikayenin ilerisine tekabül eden taslaklardan azıcık bilgi çıtlatayım mevzu o yönlere de kayabilir, garantisi yok. Eyvallah yine yorumun için, okur istesin onu da yazarız :)
Sil1989 model karate filmi senaryosu yazmıyosun elbet üstad, sıkıştırma aşk-seks sahneleri bozar zaten senin öyküleri. Biz de matrakta tuzumuz olsun dedik.
YanıtlaSilAbsürtte bir numara öyküler... Diyaloglar sıfır kilometre ve önemlisi ultra naturel.
Okurun keyfi gıcır sen merak etme.
Tekrar eyvallah. Okurun keyfi gıcırsa mesele yok, öykünün aromasını bozmadan okura sunmaya, gece gündüz çalışmaya devam edeceğiz. Sağolasın yorumların ve desteğin için.
SilÜstad yıl 2014sonu 15baslari ; ) wep teki tüm korku e cinli hikaye okumusum yeni bir şeyler ariyom hangi site bilmem bu hikayen denk geldi tabi o zamanlar M.B.Y. kim bilmiyom okudum Vay be adam yazmış be abi dedim süperdi şimdi nostalji olsun dye blog baştan sona tekrar okuyom denk geldi bu hikaye inan burnumun direği sizladi senin hikayelerinle tanıştığım için gerçekten cook şanslıyım
SilEyvallah kardeşim :) Bazen söyleşi etkinliklerinde rastlıyorum. Ta altı-yedi yıl önce, Kayıp Rıhtım'da vs. beni okumaya lisede başlamış, şimdilerde üniversitede olan yahut yeni mezun olan arkadaşlarla karşılaşıyoruz. Hayli duygulandırıyor beni de. Twitter'dan takip ediyorsan basılı camiaya biraz daha kaydığım için buraları ihmal ettiğimi az çok anlıyorsundur. Umarım yeni yeni hikayelerde buluşuruz. Sizin gibi okurlarla karşılaştığım için ben de kendimi şanslı sayıyorum.
Sil