5 Haziran 2016 Pazar

Davulcu Tozu ile Minare Gölgesi

(Daha önceden Aldente Fanzin'de yayınlanmıştır)

Gün doğumuna yakın bir vakitte, Rodop dağlarının karlı zirvelerine uzanan sayısız keçi patikasından birinde kambur bir kadınla, uzunca boylu bir adam oflaya puflaya ritmsiz davul sesi eşliğinde dere tepe yürümekteydi. Elindeki fener her yürüyüşünde sallanıp duran kambur kadın, öbür eliyle koynuna bastırdığı ağzı domuz yağıyla yağlanmış iplerle mühürlü bir bakır ibriğe sarılmıştı. Uzunca boylu adam da denk geldikçe boynunda taşıdığı davulu tokmakla döverek ormanı ve dağ yolunu inletmekteydi. Kadın adam davulu dövmeyi bıraktığı zaman nefesini topluyor: “Çal bre İsmayıl. Çal bre! Çal ki kaçsın cadılar, vırkalaklar, adam boğan cinler! Vur bre!” diyerek davulu yeniden çalmasını istiyordu. Davul sesinin yankısını uzaktan uzağa işiten sabah namazını bekleyen kimseler korkuyla ürperip ecinnilerin düğün alaylarının geçip gittiğini zannediyordu.

Davulcu İsmail, Rodoplardaki Yunus Viran köyünde mukim, sünnetlerde düğünlerde yahut hovarda eğlencelerinde çağrılan bir garip çalgıcıydı. Üç kuruş karşılığı köylere, kasabalara gider zurnacılarla, gırnacılarla anlaşıp zanaatını icra ederdi. Bir akşam vakti kapısına Kırcaali’nin ormanlarında eğleşir, belki bin kızanın ebesi “Goca Pakize” düşüp gelince hayatının en acayip işini almıştı. Alaturasını peşin veren Pakize kendisiyle gün doğumuna yakın dağ yoluna çıkacağını bu esnada yanında bulunup biteviye davul çalmasını istemişti. Bu teklif her ne kadar garip gelse de parayı peşin alan İsmail reddetmemişti. İşte şimdi Goca Pakize’nin ardından Rodopların tepelerine doğru yürümekteydi. Davul sesiyle cinleri kaçıracağını öğrendiğinden ve tuhaf ilaçlar yapıp insanlara sattığını bildiği Pakize’den korktuğundan şarkı türkü tutturup cinleri öfkelendirmemeye dikkat ederek davulunu dövmekteydi. 

Bir vakit yürümeye devam edip uzaktan boynunu eğerek yola bakan bir devi andıran harap bir minarenin oraya yaklaşmakta olduklarını gören İsmail soğuk terler dökmeye başladı. Ta kızanlıklarından beridir gündüz bile yanına yaklaşamadıkları, civarında gezinenin çarpıldığı söylenen Eğri Minare’ye doğru gidiyorlardı. Ne vakit kimin yaptırdığı meçhul harap bir camiden geriye kalmış bir eğri minare, türlü söylencelerin hikayelerin türediği bir yerdi. İsmail korkuyla sordu: “Te çarpılır kalırız bak, ne giderız Eğri Minare yanına?” Pakize azarladı İsmail’i: “Ne korkarsın bre? Büle ilaçlar için lazımdır iki şey, derler hem davul tozu hem minare gölgesi…” İsmail davulu daha da şiddetli dövmeye başladı bu karşılığı alınca. 

Eğri Minare’nin yanına geldiklerinde yeni doğmakta olan günün ışıklarıyla gölgesinin hafifçe yere vurduğu kısıma seğirttiler. Goca Pakize güğümü gölgenin üzerine yere bırakıp ağzını ihtiyatla açıp ellerini aşağı doğru çevirerek yağmur duasındaymışçasına ağzını mırıldandırıp parmaklarını kıpırdatmaya başladı. İsmail sordu: “Kala kala bir davul tozu kaldı eralde?” Goca Pakize haince bir sırıtmayla karşılık verdi: “Kusura bakmayasın bre İsmayıl! Sayende o da olacak!” İsmail ne demek istediğini anlayamadı. Havada zerre bulut olmamasına rağmen bir anda peyda olup tepesine düşen bir yıldırımla feryat bile edemeden yanıp kül olurken Pakize: “Davul tozu da tamamdır bre!” diyerek ellerini ovuşturmaktaydı…

Mehmet Berk Yaltırık
11 Haziran 2014 – İstanbul

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder