5 Haziran 2016 Pazar

Küpteki Şey

(Aldente Fanzin için yazılmıştır)

“Kaçak Ramço süvar gezer daylerde more daylerde, müsademe eder zaptiyeyle more kolcuyla! Ramço dedikleri uslanmaz more uslanmaz, ne padişahe ne kneze dayleri bırakmaz more bırakmaz!” 

Gecenin köründe, Koca Balkan dağlarının böğründeki ormanlardan birinde keçi yolundan hallice bir patikadan at sırtında geçerken, köylülerin kendisine yaktığı türküyü okumakta olan Kaçak Ramço’ydu. Şumnu yakınlarında Bulgar Prensliği’ne tabi ormancılarla çıkan bir kavgadan ötürü dağa çıkmıştı. Başka eşkıya gruplarına katılmak yerine kendi yolunu çizmiş, kısmen ağa çocuğu olduğundan kahvehaneleri, köy odalarını gezer âşıklara, destancılara para yedirip kendisini kâh prenslik kolcularıyla kâh Osmanlı zabitleriyle müsademeye giren bir şanlı eşkıya olarak anlattırmış, adına yaktırdığı türküyle kendi efsanesini kurmuştu. Denk geldiği yolcuyu şanını kullanıp soyarak dağlarda hovardalıkla ömrünü geçiriyordu. 

Orman patikasında asude ilerlerken, ağaçların arasından duyduğu bir gürültüyle türküyü yarıda kesti. Gürültü kesik kesik devam ettiğinden ilkin tüfek patırtısı zannederek sırtındaki martin tüfeği eline alıp etrafına kulak kesildi. Zira birkaç gündür yöredeki prenslik kolcularının kumandanı kendisine göz açtırmıyordu ki görüldüğü yerde öldürülmesini emretmişti. Gürültünün tüfek patırtısı olmadığı kesindi lakin birisinin ahşap bir duvara, çite vururmuş gibi düzensiz çıkardığı bu gürültü tuhafına gitmişti. Üstelik gürültünün yanı sıra sanki kudurmuş bir insanın böğürtüsünü, hırıltısını andıran bir ses de ormanda yankılandığından merakı kabarmıştı. 

Atını gürültüden yana çevirip martin tüfeğini omzuna asmadan tırıs ilerletti. Gürültü az ilerideki mütevazı bir mandıradan gelmekteydi ki bir yanda mandaların arada bir böğürdükleri bir koca ağıl, bir de yağları kaymakları beklettikleri boy boy küpler, susaklar, güğümler vardı. İki gençten kimsenin kapısı kapalı kulübelerine dışarıdan bakarak kendi aralarında telaşlı telaşlı konuştuklarını gördü. Kulübenin içinden yükselen böğürtü ve hırıltı hem mandaların hem de köpeklerin sesini bastırmaktaydı. 

Mandıraya girer girmez gençlere seslenince gençler korkuyla dönüp ona baktılar. Tepeden tırnağa silahlı haliyle bir eşkıyayı, lakin süslü kıyafetleriyle bir mültezimi, ağayı andırdığından kim olduğunu anlayamadıkları bu atlıya tuhaf tuhaf bakarak selamladılar. 

Ramço: “Ben ki koca Kaçak Ramço’yum. Dağda devriye gezer idım duydum sesinizı, ne rezalet vardır burada?” deyince, gençler namını duydukları bu eşkıyanın karşısında el pençe divan durdular. 

Gençlerden biri sorusunu yanıtladı: “Ramço begım, bizım sütlerımıze, yuğurtlarımıza, kaymaklarımıza pisleyip murdar eden bir musibet var idı. Onu yakalamak içın yaptik bir duali, okunmuş mühürlı küp. Gece çökünce yanaştı o musibet küpe, tılsımla bağlandi kaldi, küp içine yutıldı. Eciş bücüş bir ilkat garibesıdır, ecinnıdır. Lakin ziyadesiyle azman idı çıkarıp nereya atacağımizi bilemedık. Kırılır ise tılsımı bozulur, çıkar bize musallat olur saldırır deye korkayiz!” 

Böyle deyince kafasında kuyruğu birbirine değmez kırk türlü tilki dolaşır Ramço’nun aklında bir fikir peyda oldu: “Bağlayin küpi iki uzun sırığa, taht-ı revan gibi getirın ardımdan. Kasabaya ineceyız, bilırum kime musallat edeceğımi!” 

O esnada Ramço’nun bahsettiği kasabanın girişindeki kolcu karakolunda Bulgar askerlerinden ikisi nöbette, diğerleri de binanın içindeydi. Karanlığın içinde iki köylünün omuzlarında sırık hamalları misali taşıdıkları bir koca küple karakola doğru koştuklarını görünce şaşırdılar. “Bomba mi vardır içınde be İgor! Çek silahıni!” diyen arkadaşının uyarısıyla iki kolcu tüfeklerini ellerine alıp köylülere doğrulttular. Köylülerden biri: “Mandıradan yağ getirirız kumandanın emridir!” deyince tüfekleri kumandan korkusundan indirmek zorunda kaldılar. 

Küp önlerinden geçirilirken sallanmasını o esnada taşındığı için pek fark etmediler ama içinden gelen hırıltıları duyunca bir kere daha şaşırdılar. “Taze yağdır herhalde köpürür durur be Petko!” diyerek çok takılmadılar. Köylüler küpü bir anda karakolun salonuna bırakıp geri dönüp dışarı çıkıp karanlığa çıkınca buna bir anlam veremediler. 

Lakin birden karanlığın içinden bir tüfek patırtısı işitip, kumandanlarının kellesini istediği Kaçak Ramço’yu at sırtında karşılarında görünce bir oyun olduğunu sanıp bomba zannıyla sağa sola kaçıştılar. Ramço haykırıyordu: “Kumandan! Ben Kaçak Ramço! Arar idın beni daylerde geldım sana! Gelirkena hedıye de getirdım. Uğraşmayasın benimla diye, bana ne kurşun işler ne de cin şeytan dokunur more!” 

Kumandan elinde tabanca karakolun kapısına çıkarıp ona doğru birkaç el ateş etti. Ancak sonradan gerisingeri dönerek arkasında olduğu yerde sallanmakta olup böğürtü sesleri çıkaran koca küpü fark etti. “Bu ne saçma iştır!” diyerek küpe bir kurşun sıkmasının akabinde koca karakolda parçalanan küp ile çığlığı basan kumandanın sesi bir oldu, bu şenliğe diğer kolcuların çığlıkları ve dehşetli hırıltılar da katıldı. 

Ramço hem karakoldaki şenliği seyreden kasabalılara hem karakoldakilere bağırdı: “Uğraşan olur ise benla te böyle mahvederim onu! Kaçak Ramço’dan korkun bre!” 

Ramço orman yoluna geri dönüp atını dörtnala sürdüğü esnada bu olayın namına yapacağı katkıyı ve toplayacağı haraçları düşünerek keyiflenince yine türküsünü söylemeye koyuldu: “Kaçak Ramço süvar gezer daylerde more daylerde, müsademe eder zaptiyeyle more kolcuyla! Ramço dedikleri uslanmaz more uslanmaz, ne padişahe ne kneze dayleri bırakmaz more bırakmaz!”

SON

Mehmet Berk Yaltırık
23 Ağustos 2015 – Edirne

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder