6 Haziran 2015 Cumartesi

Morgda

(Daha önce Gölge e-Dergi'de yayınlanmıştır)


         Her şey arkadaş arasında, metafizikten, paranormal olaylara ve bazı halk anlatılarından mülhem memoratlardan bahsetmemizle başlamıştı. Birbirimizi korkutmaktan ziyade birbirimize bir şeyleri kanıtlamaya çalışıyor gibiydik. İnsan algılarının ötesindeki varlıklardan, insanların yaşayabileceği tuhaf şeylerden bahsetmiştik. Ben mantık olarak bu tür şeylerin olabileceğini pek kabullenemeyen birisi olarak haliyle bunlara pek kulak asmazdım. Sohbetin ardından oradaki arkadaşlarımdan birisi, odama gelip bana bu tür şeyleri kanıtlayabileceğini söylediğinde bir hayli şaşırmıştım. Çünkü kendisi bir tıpçıydı. Bilimle bu denli haşir neşir olmuş birisinin hatta bir bilim insanının kalkıp böyle bir şey iddia etmesi ne kadar doğru olabilirdi ki?


Ona biraz da şaka yollu nasıl kanıtlayacağını sorduğumda bana gördüğü şeyden kimseye bahsetmeme sözü verirsem bunu anlatabileceğini söylemişti. Dediğine göre dünya çapında uygulanan, yıllardan beri süregelen bir gizlilik protokolü söz konusuydu. Buna göre hastanelerin morguna getirilen bazı cesetlerin, normal yollarla açıklanamayan ölüm şekilleri mevcutsa gizli tutularak morgların ayrı bir kısmında tutulduklarını söylemiş, bu bilginin ya da resimlerin sızmasının cezasının çok ağır olduğunu söylemişti. İnsan aklına aykırı gelebilecek birçok şey, bu şekilde gizlenmekte olduğundan basına da yansımadığını yansısa bile yalan haber türünden yansıtıldığını söylemişti. İnanmam için bu tip yerlerden biri olan, eğitim gördüğü hastanenin morguna beni de götürebileceğini söylemişti.

İnanmadığım halde sırf ne kanıtlamaya çalışıyor diye çağırdığı zaman morga gitmeyi kabul ettim. Nöbetçi olduğu bir gece söylediği gibi beni çağırdı. Vakit oldukça geçti. Bir süre morgun girişinde bulunan nöbetçi odasında zaman geçirdikten sonra kimsenin gelip gitmeyeceğine emin olunca birlikte morga indik. Morgun arka taraafın başka bir kapı vardı. Kapının kilidini açıp içeriye girdikten sonra içerinin ışığını açmıştı. Birkaç morg dolabının bulunduğu büyükçe bir yerdi. Kapıyı ardımızdan kapatıp dolapları göstererek ilginç vakaların kurbanlarının bir süre burada tutulduğunu ardından incelenmek üzere Ankara’ya gönderdiklerini söylemişti.

Bir dolap kapağının önüne gelip önünde yazılanları okuduktan sonra açıp göstermişti. Bir insana ait gibiydi, yanmış bir bebek cesedine benziyordu. Tuhaf bir şekilde erimişti ancak hiçbir yanık izi yoktu ve gözleri sapasağlamdı. Birinin nazarı sonucunda eriyip bu hale geldiğini söylemişti.

Bir başka dolabın kapağında yazanlara bakıp açmıştı. Göğsü parçalanıp ciğerleri sökülmüş bir adamdı. Bir kilise mahzeninde define arama bahanesiyle dolanırken uyandırmaması gereken bir şeye çatmış olmalıydı ki ciğerlerinden olmuştu…

Bir başka dolabın kapağını okuyup açtığında yeşil tenli, belden aşağısı yılan gibi olan bir bebek göstermişti. İstenmeyen, öte alemlerden birine ait bir insanımsıydı…

En uçta kapağı zincirli duran bir dolap vardı. Onun ne olduğunu sorduğumda dirilme ihtimali olan tehlikeli cesetler için ayrıldığını söylemişti. Hatta kapakta yazılanlara göre içinde bir vampirin kurbanı vardı.

Kilidi çevirip açtığında içinde boynunda iki ufak yara taşıyan soluk renkli genç bir kadının yattığını gördüm. O sırada dışarıdan ayak sesleri yaklaştığını zannederek gidip bakacağını söylemişti. Kapıyı da dikkat çekmemek için kapatıp öyle çıkmıştı. Koca morgda, film setlerinden çıkma tuhaf bir cesetle baş başaydım.

Yeterince korkutucu olan bu manzara önümde yatmakta olan ölünün yavaş yavaş sedyeden doğrulması olmuştu. Sivri dişleriyle, loş ışıkta parıldayan gözleriyle dünyamıza ait olmayan bu “şey” ağır ağır üzerime yaklaşırken sinirlerime hakim olamadığımdan yere yığılıp kalmıştım.

Gözümü açtığımda parlak ışıklar altında bir sedyede yattığımı, etrafımda gözlük camları parlayan, ameliyat gereçleriyle vücudumu inceleyen doktorları gördüm. Birisinin hayal meyal ötekine: “İyi bir örnek. Nasıl olsa ölmez de artık…” dediğini işittim. Arkadaşımın beni deney uğruna mı orada bıraktığını yoksa vampir sandığım şeyin saldırısından ötürü bedenimi “ziyan etmemek” isteyen doktorların isteğiyle mi oraya getirildiğimi hiç bilemeyecektim…


8 Kasım 2014 – İstanbul

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder