(2010’lar)
Odanın kapısı zorlanıp kadın suretli
dehşetin böğürtüsü kulaklarında çınlarken bir anlığına hareketsiz kaldılar.
Ahşap kapılar pençe darbelerine dayanamayarak ardına kadar açıldığı esnada
kanlı beyaz elbisesi ve çarpık dişleriyle arz-ı endam eden dehşetle göz göze
geldiler. Vedat: “Öbür kapıdan!” diye bağırınca bir anda kapıya hamle edip
hızla başka bir odaya geçtiler. Vedat da arkalarından girip kapıyı örttüğü
esnada yaratığın kafasını kapının arasından sokarak kapıyı ittiğini gördüler.
Vedat’ın zorlandığını görünce var güçleriyle kapıyı itmeye başladılar. Kadından
yükselen boğucu küf kokusu yüzlerine çarpıyordu. Işıltılı gözleri ve dişleri
oldukça yakınlarındaydı. Bedeninin olanca gücüyle kapıyı itmeye çalışan dehşet
arada bir böğürerek konuşmaya başladı: “Ben de... Ben de… Ben de sizler
gibiydim. Bana… Bana bir şey oldu. Susadım! Susuyorum! Susuzluğumu dindirmem
lazım! Lazım! Lazım!”
Vedat hengâme esnasında beline
sıkıştırdığı silahını yeniden çekerek olanca gücüyle yaratığın suratına
indirmeye başladı. Yaratık böğürdükçe kapıyı daha da şiddetli itiyordu. Kenan:
“Bana ver baba silahı benim sağım kuvvetlidir!” deyince Vedat tereddüt etmeden
silahı ona verdi. Kenan, silahın kabzasını söve söve dehşetin suratına
indirmeye başladı. Koyu renge sahip bir kan yaratığın suratını kaplamış, daha
da korkutucu hale gelmişti. Kenan odanın diğer ucundaki kapıyı Pelin’e gösterip
kafasıyla işaret ettikten sonra tüm gücünü toplayıp yaratığın suratına tekrar
vurdu. Yaratık kafasını çekince Vedat kapıyı tamamen kapatarak kilitledi.
Pelin’in eşiğinde dikilmekte olduğu kapıya atılarak: “Beni takip edin aşağıya
inmemiz lazım!” diye bağırdı. Kadının böğürtüsü daha da şiddetlenmişti ve
duyulabiliyordu.
Odalardan hızla geçip konağın öbür
ucundaki merdivene doğru yürürken Kenan bir yandan elde silah söyleniyordu:
“Ulan böyle temiz iş olmasından kıllanmalıydım. Senle girdiğimiz hangi iş
sağlam oldu ki bu olsun? İnşaattan geçilmeyen, yakılmamış ormanın olmadığı
İstanbul’da sen git böyle bir ev bul anasını satayım…”
Vedat müstehzi bir ifadeyle karşılık
verdi: “İyi yönden bak! Arazi mafyasıyla da kapışabilirdik!”
“S.ktir git lan! Mafyaya en azından
sıkabiliyorsun. Bu ölmüyor!”
Merdivenlerden koştura koştura
aşağıya inip birinci kata vardıklarında zemin kata inen merdivenlerin olduğu
yere geçebilmek için uzunca bir koridora saptılar. Vedat bir yandan yürürken
bir yandan Kenan’a bakıyordu: “Patron geliyor. Eli kulağında!”
“Patron ne yapacak? Bizdeki silahsa
ondaki de silah. Roket mi sıkacak karıya?”
Vedat bir anlığına geri dönüp
Kenan’ın üzerine yürüdü: “Ne bileyim ulan! Ne yapacak! Ne yapacak! Uğursuzluk
abidesi! Her işin uğurunu kaçırırsın zaten…”
Kenan gerilemek yerine tam karşısına
dikilmişti Vedat’ın: “Öyle mi oldu şimdi? Senin yüzünden hayatım kaydı lan
benim. Hangimiz uğursuzuz acaba?”
Pelin ikisinin arasına girdi hemen:
“Ya durun Allah aşkına sırası mı? Çıkalım şuradan önce…”
Vedat, Pelin’i bir kenara itti: “Bir
dakika Pelin anlayayım bir beyefendinin hayatını nasıl kaydırmışım?”
Kenan: “Buraya getirmen bile başlı
başına bela lan nasılı mı var?”
“Hayır! Onu kastetmedin çıkar
ağzındaki baklayı!”
“Kızın yanında konuşmayalım
istersen.”
“Konuş ulan bu saatten sonra bir şey
olmaz…”
“Ben askere gitmeden önce yaptığımız
o toz işi işte. Tek iş ama hayatımı kaydırmaya yetti…”
“Kafana silah dayamadım.”
“Paraya ihtiyacım olduğunu
biliyordun. Pelin’le evlenecektim!”
“Pisliğe girmekse hepimiz girdik. O
işte beraberdik.”
“Pis tarafını yapan bendim. Benle
Kadir. Sana bir bok olmadı!”
“Konuş konuş susma….”
“Ne konuşayım lan biliyorsun işte.
Toz işi yapılacak dedin. Tek seferde muazzam miktarda canlı indiragandi dedin.
Kadir’le birlikte “he” dedik. Demez olaydık. Bildiğin gibi o işi takip eden
başka bir lavuk varmış, tepemize çöktü. Kadir’i kurşunladılar. Ben askerliği
tecil ettirmek yerine askere gitmeyi tercih ettim.”
“Benimle ne alakası var bunların
peki? Talihsizlik işte satış olmadı. Mafyayla papaz olduk. Sen askere gittin
kurtuldun tüm bok bana kaldı ben de hepimizi sıyırdım işte.”
“Paramı alamadım. Arkadaşlarımdan
biri öldü. Saçlarımı kaybettim. Pelin’i kaybettim. Hala ne alakam var
diyorsun!”
“Ben mi yedim lan paranı? Satış
işinden geleni mafyaya vermesem seni kışladan çıktıktan sonra beni de çok
öncesinde Kadir’in yanına yollayacaklardı! Kadir’in vadesi dolmuş onun için
elimden bir şey gelmezdi. Pelin’in de bildiğim kadarıyla kalbini kırıp askere
kaçan sendin…”
“Zarar verirler diye korktum lan!
Benimle ayrılırsa mafya peşine düşmez diye düşündüm.”
“Ben vardım. Ben korurdum. Gittin
kafana göre iş yaptın!”
“O zamanlar kıytırık badigarttın lan
ne yapacaktın koca mafyaya? Hem emanet etsem ne olacak. Ne bok yediğinizi
bilmiyor muyum?”
Pelin bu sözü duyunca beyninden
vurulmuşa döndü. Dengesini yitirdiği esnada yanında durduğu pencereye yaslandı.
Elleri titriyordu. Vedat, ceketinin cebinden sigara paketi çıkarıp Pelin’e
uzattı. Titreyen elleriyle sigarasını güç bela yakan Pelin zonklayan
şakaklarını ovuşturmaya başladı. Vedat küfreder gibi baktı Kenan’a: “Ne bok
yemişiz?”
“Ben yokken yaptığınızı diyorum.
Gerçi sen buna da bir bahane bulmuşsundur. Nasıl olsa ayrıydık di mi?”
“Senin ağzından çıkanı kulağın
duyuyor mu lan?”
“Ben kızı bırakıp askere gittim sen
de fırsattan istifade… Konuşturma beni!”
“Arkadaşım olmasan, başkası dese
şunu ölüsü çıkardı burdan! O olay sandığın gibi değil…”
“Nasıl sandığım gibi değil lan
arkadaşın manitasına bakmak delikanlılığa sığar mı?”
“Ben öyle bir eşeklik yaptım, yaptım
ama Pelin masum lan. Bir gece barda kaldık yağmur bastırdı. Kafam da iyiydi.
Yanaştım o halde… Ama Pelin… Pelin istemedi. Kız yaptığın eşekliğe rağmen
istemedi.”
“Yalan!”
“Kızı üzme Kenan. Bilsem böyle
olacağını vallahi konuşalım demezdim.”
“Yalan olduğu belli işte…”
Vedat bir anda Kenan’ın yakasına
yapıştı: “Ne yalanı lan! Yalan olsa sana bu imkânı sağlar mıydım? Parayı alır
mafyaya paranın sende olduğunu söylerdim!”
Tam o esnada Pelin’in önünde durduğu
camın korkunç bir şangırtıyla parçalandığını işittiler. Pelin cam kırıklarından
korunmak için bir anlığına başını yüzünü örtüp eğildi. Kenan’la Vedat o esnada
camdan baş aşağı sarkan dehşeti fark edebildiler. Yaratık Pelin’i bir anda kucaklayarak yukarı
doğru çekti. Pelin’in canhıraş çığlıkları konağın dört bir yanında çınlarken
ellerini pencerenin pervazına dayayarak direnmeye çalıştı. Vedat bir anda
Pelin’in ayaklarına atılıp kızı kendine çekmeye başladı. Kenan da kendine
gelince Pelin’i belinden tutup çekmeye başladı. Kadın suretli dehşetin
böğürtüsü Pelin’in çığlıklarını dahi bastırıyordu.
Kenan bir anlığına Pelin’le göz göze
geldi. Yalvarır gibi bakıyordu: “Kenan! Beni ona canlı teslim etmeyin! Beni ona
bırakmayın! Öldürün beni!”
“Kurtarıcaz seni!”
Pelin’in gözlerinden yaşlar
süzülüyordu: “Öldür beni! Yalvarırım öldür!”
Yaratık Pelin’i yukarıya doğru insan
ötesi bir güçle çekiyordu. Vedat dahi bir müddet sonra haykırmaya başladı. Sesi
ağlamaklıydı: “Onu böyle bırakma. Dediğini yap! Ben bırakamıyorum sen yap!”
Kenan ellerinin titremesine hâkim
olmaya çalışarak istemeye istemeye kıza doğrulttu. Boğazında düğümlenen
hıçkırıklara aldırmayarak nişan aldı. Tetiğe basarak Pelin’i başından vurdu.
Pelin’in gözlerinin donuklaştığını ve kana bulanan yüzünü görür görmez olduğu
yere yığılıverdi. Vedat, Pelin’i bırakır bırakmaz yaratık kızın cesedini
yukarıya çekti.
Kenan yığıldığı yerde çökerek
sarsıla sarsıla ağlamaya başladı. Vedat’ta çöktüğü yerde ağlıyordu. Kenan’a
bakarak bir anda ayağa fırladı: “Sağ kalmamız lazım. Onun için!” Kenan onu
duymazdan geldi. Vedat üzerine atıldığı esnada namluyu kendi kafasına dayadı:
“Artık benim için dünya yok…” Tetiğe basar basmaz patlayan gürültünün ardından yere
düştü Kenan.
Vedat gözyaşlarını silerek koridorda
koşmaya devam etti. Merdivenlere ulaştığında korkudan yine ayaklarını güç bela
hissedebildiğini fark etti. Yine o bataklıkta, çamurlara bata çıka yürüyormuş
hissi… Zemin kata ulaştığında kapıya yöneldi. Kapıya varmadan kapının iki
kanadının da muazzam bir gürültünün ardından açıldığını gördü. Patron
kapıdaydı. Ona doğru koştururken bir yandan da kurtulmuş gibiydi:
“Patron! Seni Allah gönderdi abi
yetiştin!”
Patron mağrur bir ifadeyle poz
keserek elindeki silahı hazırda tuttu: “Kim basabilir lan Arnavut’un mekanını?
Nerede o pezevenkler?”
Vedat patronun yanına varınca bu
sefer başka bir korkuya kapılarak boynunu büktü: “Patron ben sana olayı tam
aktarmadım.”
“Nasıl aktarmadın?”
“Baskın değildi. Bir kişi. Dahası
bir şey. Duvardan çıktı. Sonra…”
“Bir dakika. Duvardan mı çıktı?”
“Evet abi. Ses geliyordu sürekli.
Ben de kedi sıkışmıştır sandım bizim kel badigarta yıktırdım. Ölmesini
bekleyene kadar sesi keseriz diye düşündüm. Kenan’la Pelin’i bir de bizim
badigartı öldürdü işte…”
“Ulan beyinsiz herif! Burası zaten
bar olacak o müzikte kim neyi duyacak? Su borusu der geçerdiniz. Bok mu vardı o
duvarı kıracak?”
Patron böyle deyince Vedat
duraksadı. Onun duvardan çıkan dehşeti garipsemediğini görmek şaşırtıcıydı. O esnada
patronun ardında ikisi kadın beş kişinin daha olduğunu gördü. “Misafirleri…”
diye düşündü zira her birinin giyimi jantiydi. Patron misafirlerine şöyle bir
baktıktan sonra Vedat’a döndü. Şaşkın bakışlarını görünce alaycı bir ifadeyle
gülümsedi: “Burasını çok özel partiler için yaptırmıştım. Ancak bu kadar erken
bir organizasyon beklemiyordum!” Patronun bunları söylerken bir anlığına
sırıtmasıyla bunca zamana kadar fark etmediği bir detay onu dehşete düşürdü.
Yahut yaşadığı olayların tesiriyle hayal gördüğünü sandı. Zira patronun köpek
dişleri gözlerine biraz fazla uzun gibi gelmişti.
Patronun misafirlerinden biri
içeriye girerek konağa göz gezdirdi. Ağzını açtığı sırada Vedat onun da
dişlerini olağandan uzun gibi görmüştü. Gözlerini ovuşturduğu esnada adam sakin
bir ses tonuyla konuşmaya başladı: “Bekir’ciğim bence tıpkı eski Beyoğlu
günlerimiz gibi olacak!”
Patron: “Pek huyum değil ama biraz
aperatife ben de hayır demeyeceğim sanırım. Aç gelmiştik zaten…”
Vedat bu konuşmalarına bir anlam
vermeye çalışırken dışarıdaki insanlara daha dikkatli baktı. Gözlerinin tıpkı o
kadın suretli dehşet gibi ışıldadığını gördü. Vedat şaşkınlıkla Bekir’e baktığı
sırada patronunun da gözlerinde aynı korkunç ışıltıyı fark etti.
“Patron… Sen bu duvardaki şeyi
biliyor muydun?”
Bekir gülümsedi. Ardından ağır
adımlarla konağa giren misafirlerine döndü: “Hatırlarsınız sizlere eski
yaşadıklarımı anlatmıştım. İttihatçılar konağı sarınca ben gündüzden ne olur ne
olmaz diye duvarda bir küçük delik açtırmıştım. Elime sımsıkı bağladığım bir
kamayla birlikte kolumu delikten içeri soktuğumda kendimi ısırttırabildim.
Baygın düşmeden evvel hem onu yaraladım hem de kolumu kurtardım. Eski halk
ananelerini iyi bilirim! Kamayı yaladığımda onun kanı ve ısırığı bana hayat
vermişti yeniden!” Daha sonra Vedat’a baktı: “Eğer o duvarı kırmasaydın buradan
elinizi kolunuzu sallayarak çıkabilirdiniz. Sonuçlarına katlanacaksın…”
O esnada Vedat kafayı yiyip
yemediğini düşünürken merdivenlerden aşağıya doğru o kadın suretli dehşetin
indiğini gördü. Yanında Pelin ve Kenan’ın cesetlerini çuval misali sürükleyerek
aşağıya iniyordu. Kadının ağzı kana bulanmıştı ancak beslendiği için silueti
insanı ziyadece andırıyordu.
Bekir onu görünce misafirlerine
geleni takdim etti: “Paşa kızı ama çok hamarat. Bakın bize elleriyle ziyafet
hazırlamış!” Kadın suretli dehşet ona bakıp sırıttığı esnada Bekir de aynı
korkunç sırıtışla ona karşılık verdi: “Seni uzun süre ihmal ettim muhterem
refikam. Lakin artık öte hayatın tadını çıkarabiliriz! Afiyet olsun!”
Vedat tam ortasına düştüğü dehşeti
fark ettiği sırada Bekir’in misafirlerinin bir anda üzerine atılıp kollarından
ve boynundan kendilerini dişlediklerini gördü. Çığlıkları konağın duvarlarında
çınlıyordu…
SON
Mehmet Berk Yaltırık
15 Eylül 2016 – Edirne
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder